Beşevler istasyonu, bir akşamın üstündeyiz.
Sevgili raylar ve değerli salkım söğütlü hocalarım;
Yeni baştan yaşanır mı kader?
Saygıyla ve hürmetle.
Taş heykel gibi üzerime düşen bu ağırlık,
Sizce sarsılmaz bir yılgınlığın bağlantısı mı bana?
Bu da bambaşka tür bir karanlık.
O istasyonda bir tren,
Hıçkırarak ağlıyormuş.
Rayların altından sesleri duyanlar,
Kıyametten kaçar gibi uzaklaşıyormuş.
Halbuki hükumet konağının yanındaki gariban,
Hıçkıran trene bin muhtaç.
Tren yıllar yılı aç susuz kaldığından söz edip durmuş.
Böyle çevrelenmiş çaresiz tren,
Farkında mıyız trenin his çukurunun bataklığından?
Söylenmiş durmuş tren,
Dinleyen bilinmez dilemma.
Muhakkak ağlak trenler günü,
Bir gün yaşanacak, zamanın çevresinde mutlaka.
Trende bitmez bilmeyen bir yorgunluk,
Gözünden mürekkep akar dururmuş,
İpekten nüshalarla.
Ama raylar sıkı inadıyla,
Her dakika üstüne koşuyormuş.
Bunca yaş beraber ermiş, iki yonca, iki kanat, iki dal;
Solmaz trenin bahçesinde bahar.
Biz de geçtik çıbanların, ağıtların, reklamların arasından,
Yalnız trene son sözümüz;
Kopmasın salkımlı raylarından.