O kadar yazılmış diğer tüm o şeylerin üstüne nasıl söylenir bilemiyorum ama insanın nerede kalması,neye ne cüret ve şiddetle bağlanması ve ne uğruna ufalanması gerektiğini anlayamıyorum.

Dahil olduğumuz bu boyutsal kazanda ya da kutu da (her neyse) tam anlamıyla "ne olduğumuz" hakkında bir sonuca ulaşabilmek için kaç sayfa çevirmenin, kaç disiplini delmenin, kaç ruha ( ki bunun da buhardan bir kavram olduğu biraz açık) girilmesi gerektiğinin "kaçını" dahi bilemiyorum.Farkında olmadan bu içinde uyandığımız sürecin en güvenli bölgesininde "bilemiyorum" olduğu dışında hiç bir şeyini tam anlamıyla bilemiyor insan. Fakat bana öyle geliyor ki "apaçık ve dolaysız"olmak bu kutunun pek bilmediği, biliyorsa da kullanmadığı bir ifade biçimi. Çeşitlilikten yana dudak uçuklatacak bu şekiller yerinde , insanın kaç gelişe sahip olursa toplam hakkında büyük cevaba ulaşacağı kocaman bir bulut. Bu tıpkı akan suda bulunan ve suyu oluşturan tüm taneciklerinden her hangi birinin "neden akmaktayız, neden bu şekildeyiz, ne anlam ifade ediyoruz, yoksa etmiyor muyuz ve neden bunu sorma istenci duyuyor bu herhangi tanecik?" diye sormasına benziyor. Ve asıl mucizenin de "Sorma İstenci Ve Delirmemek" olduğunu düşünüyorum. Bırakılmak durumunda

(bunu söylemek ne anlama gelir ve Yaratılma kavramını kesin mi kılar onu da tam kavramış değilim.) olan " şeyin" kendi ile ne yapıldığını bilemeyip, bırakıldığı halde ve diğer bırakılanlar ile bırakıldığını

(ki bu doğru mu onu da bilemiyorum) unuttursun mu yoksa hatırlatsın mı anlayamadığım bir yığın tüm bu karşıt çeşitliliklerle uğraşıyor olma sürecini insan nasıl anlamalı?

Bizden Ne İstiyorlar?


( Beni bir süre Redd' in Prensesin Uykusuyum ile Omid Nemati' nin Distress'i avutacak.

Yazılanları okumak , yine onlardan birine ya da bir kaçına bağlanmak , kimin dışarıyı nasıl gördüğünü merak etmeye devam edip kendimin yakasını biraz bırakmalı mıyım?

Belki de bunca kargaşa insanın kendini bir şey zannetmesinden kaynaklanıyordur.

Prenses ve uyku meselesi gibi yani)