Hayatım nereye doğru gidiyor bilemiyorum. Neden yaşıyorum bilemiyorum. Her gün rüyadan uyanmak işkence gibi gelmeye başladı, düşler gerçekten daha gerçek. Bilemiyorum. Genç yaşta gelecek hakkında bu kadar dertli olmam doğru mu, bilemiyorum. Belki de sadece gelişigüzel yaşamalıyım, bilemiyorum. Üç cepheli olmasına rağmen kasvet dolu bu evde yaşamasaydım her şey daha iyi olabilir miydi? Bilemiyorum. Daha önemlisi gerçekten bu kadar uğraşmaya değer miydi bilmiyorum. Ebeveyn narsistliği kadar kötü bir şeye henüz denk gelmedim ve ben bu gerçeklikte yaşıyorum maalesef. Hâlâ 5 yaşında bir çocuk olduğumu, kalbimin kırıldığını beş dakika sonra unutacağımı düşünüyorlardır muhtemelen. Sadece onlardan nefret etmeye başlıyorum, öyle sanıyordum yani. En çok da bundan nefret ediyorum. Nefret edememekten.
O arkadaş olmaktan usandım. Kaldırım darlaştığında arkada kalan. Takıldığı guruptan kimseyle yakın olamayan, dolayısıyla kimseye derdini anlatamayan. Arkadaşları olmasına rağmen yalnız olan ve doğum günü hatırlanmayan o arkadaş. Yalnızlığı severim ama...
Dünya iğrenç bir yer fakat kötü olan bu değil. Kötü olan bu gerçeğin asla değişmeyecek oluşu. Yoksulluğun, haksızlığın, azınlığın, şiddetin, cinayetlerin, savaşların asla bitmeyecek oluşu. Böyle bir şeyi istemek cenneti istemekle eş değer ne de olsa. Boşuna çırpınıyoruz. Boşuna baş kaldırıyoruz. Boşuna savaşıyoruz. Belki de boşuna nefes alıyoruz. Düzenden hoşlanmayıp baş kaldıranların fikirleri yeni düzen oldu ve düzene baş kaldırmanın da düzenin büyük bir parçası olduğunu unutuyoruz. Artık öyle bir yere geldik ki tekrar geri dönmemiz imkansız kadar zor. Yani, ya seve seve ya döve döve -tabiri caizse- bu düzene, bu sisteme, bu dünyaya mahkumuz.
Hayatı anlamaya çalışıyorum. Tanrıyı. Dinleri. Bir türlü anlayamıyorum. Tanrı bizi neden yarattı sorusuna cevap alamamak sinir bozucu. Klişe cevap: Ona ibadet etmek için. Bu cümleden anlayabileceğimiz tek şey, tanrının eğlendiği satranç tahtası üzerine dizilmiş piyonlardan başka bir şey olmadığımızdır. Öyleyse her şeye bu kadar anlam yüklemeye gerek var mı? Bilemiyorum.
Bomboşum. Bilmiyorum ve korkuyorum. Anlayamıyorum ve bu beni ürkütüyor. Nereye gideceğimi, nasıl yaşamak istediğimi anlayamıyorum. En kötüsü de tıpkı benim kimseyi anlayamadığım gibi, kimse de beni anlayamıyor.
Belki de sadece sessizce, bütün bu dramlardan uzak, sakince bir ölümün gelip beni götürmesini beklemem ve o zamana kadar en az zararla geçinmeye çalışmam gerekiyor. Belki de tanrının unuttuğu, gölgesinde bıraktığı bir kul olmam gerekiyor. Belki de... sadece ölmem gerekiyor. Bilemiyorum.
Okuduğunuz için müteşekkirim.