Sağır bu arsız kalbim yoksa bu yakarışlara

İmdatlara hangi yürek dayanırdı

Pek coşkulu, kutlu gelir sesi uzaklardan sanki sinmiş, büzülmüş bir yılan gibi


Pusuda bekler gerçekleri, en haşin fırtınayı sürükler peşinden, heybetlidir gölgesi

Gösterişli bir giriş yapar hayallerime doğru

Amacı masum değildir elbet, bir o görür beni bir ben onu emin olunmaz ki varlığından


Kapa çeneni! Der durur bu kör aynalar

Ben bilmez miyim bu yolun çirkinliğini

Sanki başka hal çaresi varmışçasına debelenip durursun


Sonsuzluk deme bana inanırım sonra bu oyunlara, çocuk gibi takılırım umuduma

Boşuna boşunadır kelamlar, seslenişler

Sünepe bir tutum sergilesem varoş benliğime bütünleşiverir mi varlığımız


Bilinmez ya; bu da ay güneşi yakalayana, ağaçlar solmayana, sen gülümseyene ve ben unutulana kadar...