20 Şubat 2015, Cuma
Yeniden Merhaba Sırdaşım!
Ben tam bir geri zekâlıyım.
Doğru, pek de iyi bir giriş olmadı bu. Ancak geri zekâlı olduğum konusunda hepimiz hemfikiriz sanırım.
Ah, sevgili defter, sabah olanlardan dolayı kafam o kadar dolu ki bugünün Ceyhun'un doğum günü olduğunu tamamen unutmuşum! Daha yeni söylemişti bunu bana hâlbuki, hatta sana da anlatmış olmalıyım. Doğum günlerimiz birbirine çok yakın diye bayağı heyecanlanmıştı, doğduğumuz güne bu kadar anlam atfedilmesini garipsemiştim hatta. Önceden de dediğim gibi, ben hiç önemsemiyorum bu tarz özel günleri. Ancak önemseyen arkadaşlarımınkini asla unutmam çünkü her ne kadar insan sevmesem de delirmeden hayatımda kalabilmiş olanları mutlu etmeyi ve değerli hissettirmeyi seviyorum. Sabahki yolculuğumuzda yaşananlar kafamı bu kadar karıştırmasaydı, yeni insanlarla tanışacak olmak beni bu kadar germeseydi eminim Ceyhun’unkini de unutmazdım.
Kendimi mahcup hissediyorum biraz, yeni tanışmış olmamıza rağmen beni arkadaşının düğününe getirmesi ve bana bu kadar samimi davranmasının karşılığı bu olmamalıydı. Haklısın, sanırım yine haddinden fazla düşünmeye başladım. İnsanı delirtecek bir takıntı düzeyine sahibim, bu yüzden bu hissettiklerimi kanlı canlı bir dosta değil de sadece sana anlatabiliyorum. Acıdım kendime böyle deyince. En iyisi en başa alıp anlatmaya başlayayım.
Sabah arabada yaşadıklarımızı yazdıktan sonra kapağını kapatıp valizime yerleştirdim seni, duşa girmem gerekiyordu. Seninle dertleşirken zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım, akşam yemeğine inmek için çok ama çok az vaktim kalmıştı. Valizimden giyeceklerimi ve çamaşırlarımı çıkarıp kendimi hızlıca duşa attım.
Günlük hayatında makyaj yapan ve bunu becerebilen biri değilim, moda ikonu da sayılmam. Param neye yeterse onu almak alışverişteki düsturumdur. Ancak yemeğe inerken bavulumdaki, düğünde giyeceğim kıyafetten sonra en afili olan giysimi giymeyi tercih ettim. Esasında bu kıyafeti bavuluma eklememin tek sebebi düğünde giyeceklerime bir şey olursa yedeğim olmasını istememdi. Böyle deyince zannetme ki abiye falan kuşanıp saçlarıma sim döktüm, o kadar da gösterişli değil tabii ki. Siyah yüksek bel kumaş pantolonun üzerine siyah gömleğimi giydim ve saçlarımı tepeden sıkıca topladım. Dediğim gibi, asla bir makyaj gurusu değilim; yine de elimden geldiğince, son derece deneysel bir şeyler yapmaya çalıştım. Bana soracak olursan fena da olmamıştı.
Amacımı anlamışsındır muhtemelen, ilkel bir içgüdüyle güzel görünmek istedim. Nedenini sorma, açıklamam mümkün değil. Aliye’nin kafamda dönen düşüncelerden zerre kadar haberi yoktu, birbirimizi hiç mi hiç tanımıyorduk. Ancak oluşan önyargıyı silip atamıyordum, sadece içimdeki masumane savaşta güzelliğimle onu alt etmek istemiştim. Dedim ya, sebebini sorma. İlkel, rezil, kin dolu bir içgüdü.
Hazırlanmam bittiğinde odamın kartını, telefonumu ve cüzdanımı çantama koyduktan sonra dışarı çıktım. Ceyhun ve tanışacağım o meşhur arkadaşları lobideki koltuklara oturmuş, muhtemelen beni bekliyordu. Onları daha fazla bekletmeden yanlarına seğirttim.
“Merhaba!”
“Aa!” “Merhaba!” “Hoş geldin!” gibi nidalar havada uçuşmuştu. En çekindiğim şeylerden biri buydu sanırım, kendimi inanılmaz gerilmiş hissetmiştim. Spot ışıklarının altında olmaktan nefret ediyordum.
Kısacık tanıştıktan sonra acıkmış olmanın da verdiği hızla otelin restoranına yönelmiştik. Aliye, kafamdaki peşin hükmün aksine son derece tatlı ve sempatik birine benziyordu. Çok utandım, defterim, kendimden daha fazla tiksindim ve kendime daha fazla sinirlendim. Kızı hiç tanımadan hakkında hiç hak etmediği şeyler düşünmüş olabilirdim, bu ihtimal beni müthiş rahatsız etti. Kafamda idealize ettiğim kadar güzel, kusursuz falan da değildi; dümdüz insandı o da. Bunları fark ettikçe kendime olan sinirim de katbekat artıyordu. Bu yüzden masada bilerek Aliye’ye en uzak olan köşeye oturdum.
Ceyhun’un diğer dostları da en az Aliye kadar samimi ve içtendi, bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hepsine hemen hemen eşit sempatim oluştu desem de gelin hanım Pelin, tam bir tatlılık abidesi. Çok heyecanlı olduğu gözlerinden belli oluyordu defterim, sanki enerji patlaması yaşıyordu. Buna rağmen yemekte yabancılık çekmemem için Ceyhun’dan bile fazla efor harcamıştı, çok kanım kaynadı vallahi. Bir ara kendisine bırak Ozan'ı ayol gel benimle evlen dememek için zor tuttum kendimi.
Özetle, hepsi çok iyi insanlara benziyorlar, gözüm tuttu Ceyhun Bey’in dostlarını.
Restorana girdikten sonra gelin ve damadın üst katta, diğer davetlilerden ayrı ve özel bir yere oturduğunu öğrenmiştim. Tabii onlarla birlikte olduğumuz için bu süper ayrıcalıktan biz de faydalandık. Dedim ya sana yüksek sosyetenin düğünündeyim diye!
Oturduktan sonra senin de tahmin edeceğin üzere odak noktası ben olmuştum. İlk soruyu Ozan sordu. "Nasılsın Büşra?"
"İyiyim, siz nasılsınız?"
“İyiyim ben de, heyecanlıyız tabii ki.” Cümlenin sonuna doğru Pelin’in masanın üzerinde duran elini tutmuştu. Bu tatlı heyecanları karşısında gülümsemeden edememiştim defterim, çok ama çok mutlu oldukları her hâllerinden belli oluyordu.
Her ne kadar düğün onların olsa da gecenin yıldızı bendim, Ozan'ın sorusu fitili ateşlemişti. Ardından bir sürü soru sordular; nerelisin, Ceyhun ile sahiden kuzen misiniz, nerede çalışıyorsun, miras meselesini ne yapacaksınız...
Ah dur bak, şu miras meselesini daha ayrıntılı anlatayım sana.
Aliye sordu sanırım bu soruyu. "Ee," dedi, Ceyhun ve bana bakarak. "bu miras meselesini nasıl yapacaksınız?"
Bakışlar üzerime yoğunlaşınca Ceyhun'un topu bana attığını, benim açıklamam gerektiğini anlamıştım. "Bir süre böyle birlikte takılmak zorundayız," dedim, sahte bir bıkkınlıkla. "Ceyhun eğer birlikte takılırsak onun ihtiyacı olduğuna inanacağımı ve kendi hakkımı da al kuzenciğim senin olsun diyerek feda edeceğimi falan düşünüyor."
Ceyhun'un fikrinin mantıksız taraflarını ayyuka çıkararak öyle bir anlattım ki, biricik üvey kuzenim açıklama gereksiniminde bulunmuştu. "Tam olarak öyle değil..."
"Nasıl?" dedi Pelin, kollarını masada kavuşturduktan sonra.
"Sevim Hanım, bizim miras meselesiyle ilgilenen kadın, bizi ofisine çağırdığı gün tanıştık Büşra’yla. Takdir edersiniz ki her şey çok aniydi, birbirimize çok yabancıydık, aramızda bir anlaşmazlık vardı… O anki en mantıklı çözümün birbirimizi tanımak olduğunu düşündüm. Tarlalar önünde sonunda pay edilir, önemli olan adilce pay edebilmek.”
Adilce dediğinde dayanamayıp gülmüştüm, kinayeli bir gülüştü bu. Ceyhun’un adalet anlayışı büyük meblağı kendine alıp kalanı bana lütfettiğini zannetmekti sanırım. Arkadaşlarının yanında tartışmak ya da konuyu alevlendirmek istemediğim için bir şey dememiştim, kendisi de bu konuyu pek ayrıntılı anlatmak istemiyor gibiydi. Yine de trajikomik olduğu gerçeğini değiştirmiyor tabii ki.
“Bunun için bu kadar efor harcadığına değer mi bilemedim.” diye devam etti Ozan. “İki kişisiniz, işi iyice karıştıracak eşiniz çocuğunuz yok; eşit bölüşün gitsin işte!”
Aklın yolu bir işte defterim, ağzımı bir kez olsun açmamış olmama rağmen Ozan ve Pelin benim gibi düşünüyordu. Orkun ve Esra yorum yapmadığından onların ne düşündüğünü bilemeyeceğim tabii, bir ara Orkun "Ceyhun'un üzerine gitmeyin yahu, ne yaptığını ondan iyi mi bileceksiniz?" diyerek arkadaşını savunacak oldu ancak onların da Ceyhun'a hak vermediğine neredeyse eminim. Bir beyne sahip olan kimse bu konuda Ceyhun'a hak vermez çünkü.
Yeniden tüm gözler Ceyhun’a dönmüştü. O da yersiz bir tartışmaya girmek istemiyor olacak ki çok hınzır, çok geçiştirme bir cevap verdi. Ancak, defterim, bu cevap kalbimin ritminin anlık değişmesine sebep olmuştu.
“Eşit paylaşsaydık da Büşra gibi güzel bir kızla vakit geçirme bahanemi kendi ellerimle yok mu etseydim?”
Neye uğradığımı şaşırmıştım sırdaşım, bir heyecan dalgası yayılmıştı içime. Neden çok alakasız bir şekilde böyle demişti, ne tepki vermeliydim hiç bilmiyordum. Sabah arabada olduğu gibi aklım karman çorman olmuş, kalbimin atışı hızlanmıştı. Ancak kalabalık bir sofra olduğundan sabah olduğu gibi işler tuhaflaşmadı, Ceyhun’un söyledikleri çabucak geçti gitti. Bir tepki vermeme gerek kalmadığı için rahatlamıştım ancak kendimi hâlâ karmakarışık hissediyordum.
Yemek yeme faslımız bittiğinde Pelin ve Ozan davetlilere selam vermek adına masadan kalkmıştı, Orkun ve Esra ise bakıcıya bıraktıkları minik kızlarıyla görüntülü konuşuyordu. Anlayacağın yeni bir sınav bekliyordu beni; masada sadece ben, Ceyhun ve köşe bucak kaçtığım Aliye kalmıştı.
Aliye’yle sohbet ettiğimiz her saniye biraz daha utanıyordum, defterim, peşin hükümlü yaklaştığım için. Yetmezmiş gibi bir de aynı liseden mezun olduğumuzu öğrendim, bir alt dönemdenmiş meğer. Hatta ve hatta beni ismen tanıyormuş, yazma yarışmasında il ikincisi olduğuma kadar hatırlıyormuş. O bunları anlattıkça ezildim de ezildim.
Sonra, bunca stresin üzerine tüy dikercesine birden ışıklar söndü defterim, zannettim ki öldüm de cehennemdeyim. Bu efsanevi son yakışırdı zira böyle bir güne. Fakat tabii ki öyle olmadı; yaşı bize yakın birkaç kişiyle birlikte Pelin ve Ozan, ellerinde doğum günü pastasıyla çıkageldiler!
İyi ki doğdun Ceyhun şarkısı eşliğinde!
O an kafama dank etti, sevgili defter, bugün ayın 20'siydi! En başında da dediğim gibi, ben tamamen unutmuştum!
Bu rezaletimi belli etmemeliyim diye düşünerek ayağa kalkıp Ceyhun'un yanına geçtim. Omuzlarından tuttum ve iyi ki doğdun şarkısına katıldım. Şarkının bitip pastanın masaya konmasıyla Ceyhun, omuzlarında olan ellerimi tuttu ve gülümsedi. Bayağı duygulanmış ve mutlu olmuşa benziyordu.
Oturduğu sandalyeden ayağa kalktı. "Teşekkür ederim, ne gereği vardı?"
"Hadi, hadi," dedi Pelin. "dileğini tut da üfle."
Çok utanmış ve mutlu olmuş gibi duruyordu, hiç ama hiç beklemiyor olduğu aşikârdı. Ellerimi omzundan ve onun ellerinden ayırdıktan sonra sol tarafına geçtim. Benim de içimde tarifsiz bir heyecan vardı, duygu karmaşası yaşıyordum.
"Ne dilesem Büşra?" diye sordu, bana dönüp.
Bu soruyu hiç beklemiyordum defter, kalakaldım öylece. Ufak bir sessizlikten sonra "Mirası eşit bölüşecek kadar zeki olmayı dileyebilirsin mesela." dedim.
"Senden bana hayır yok."
Gözlerini kapattı Ceyhun. Ardından dileğini dileyip mumları üfledi. Bir alkış kopmuştu. Sonrası bilindik şeyler zaten. Pasta kesildi, dağıtıldı. Herkes gelip Ceyhun'u öptü ve yeni yaşını kutladı falan. Kutlama bittikten sonra saat cidden geç olmuştu, uzun bir yolculuk ve stresli bir günden sonra ayakta durabilecek hâlim kalmamıştı. Herkes aynı durumda olacak ki daha fazla uzatmadan geceyi sonlandırdık. Birkaç saattir de seninleyim, yaşananları yazınca daha da yoruldum. İnan bana düşünmek istemiyorum daha fazla. Zannetme kapağını kapattıktan sonra gidip huzurla uyuyabileceğim, gece boyunca düşünmeye devam edeceğime eminim. Keşke az da olsa akışına bırakabilen biri olsaydım.
Yarın başıma daha neler gelecek yaşayıp göreceğiz artık.
İyi geceler defterim!