Yirmili yaşların başıydı. Bir önceki yazıda nasıl tanıştığımızı anlattığım kıvırcık saçlı kızdan tekmeyi yemişim. Eğer benim kişisel hatalarımı saymazsak mükemmel bir ilişkimiz vardı. Şu an o günleri düşününce yüzümde güzel bir tebessüm oluşuyor. Çünkü onu güzel bir temmuz, öğleden sonrası olarak hatırlamak istiyorum ve umarım şimdi çok iyi bir yerde çok mutludur. 


Benim aklımın bir karış havada olmasından sıkılmış olacak ki dayanamadı bastı bana tekmeyi, eğer bu yazıyı okursa ona çok hak verdiğimi bilmesini isterim. Bende de yoğun bir depresyon süreci başladı. O yaşların melankolisi çok ağır oluyor. Depresyon falan derken, kendimi iyice eve kapattım. Evde de İncir Reçeli Halil Sezai gibi takılıyorum.


Bir Pazar günü, annem "Yeter artık!" diyerek beni halı silker gibi kapının önüne koydu. Ben de çarşıya giden ilk minibüse binerek, Çarşıya doğru yola çıktım. Sağda solda biraz sürtükten sonra tam sinemanın önünden geçiyordum ki "Hadi bir değişiklik olsun" diyerek sinemanın içerisine girdim. Filmlere bakmadan, gişede duran görevliye "En yakın seansta hangi film varsa, bana bir bilet ver" dedim. Adam bir an şaşırdı ama pek oralı olmadı. Ben de rastgele bir koltuk seçerek bileti aldım.


Baktım filmin başlamasına beş dakika var. Ufaktan içeri girerek, yerimi bulup oturdum. İlkten içeride birkaç çift vardı. Sonra içeriye bir anda çiftler girmeye başladı. Sağımda solumda bir anda herkes sevgilisi ile beraber oturmuş, sessiz sessiz bir şeyler konuşmaya çalışıyor. Arada bir de dönüp bana bakıyorlar.


İçimden kendi kendime “Ben nereye düştüm” diyorum. Sanki içeriye damsız alınmıyor da ben kapıdaki güvenliği mahalleden tanıdığım için beni içeri almış gibi bir hava var. Bir ara ayağa kalkıp, “Beyler bayanlar bir dakika bana bakın, bu filme damsız alınmıyor da benim mi haberim yok?” diyecek kıvama geldim.


Film başladı. Meğer film klasik sevgili ile gidilmesi gereken bir aşk filmiymiş. Yani öyle sap bir şekilde anca benim gibi bir mal gidebilir. Burada mal kelimesi iyi anlamda bir öz eleştiri olarak yazıyorum. İşte ne yapacaksın, hazır para da vermişim boşa gitmesin diyerek filmi izlemeye başladım. 


Filmin ilk yarısının bitmesine bir iki dakika kala bende gereksiz bir duygu boşalması oldu. Ben en son ne zaman ağladığını hatırlamayan adamım, yani öyle kolay kolay ağlamam ama nedense bir anda içime içime ağlama başladım. 


Filmin ilk yarısı bitti. Dışarıya çıktık. Sigara içiyorum. Filmde yan tarafımda oturan kadın, yanıma geldi. “Gençlikte böyle şeyler olur. Kız arkadaşın seni ekti diye üzülme” dedi. Ben de "Yok abla beni kimse ekmedi. Ben yeni sevgilimden ayrıldım. Değişiklik olsun diye öyle dışarıda dolanırken, ilk bu film vardı. Ben de girdim içeri” dedim. Kadın “Anladım” dedi. Sonra benim halime bakıp. Acıdı mı artık ne olduysa. “Anlatmak istersen dinlerim” dedi. Ben de hiç tereddüt etmeden olur dedikten sonra yakındaki bir kafeye gittik.


Başladım anlatmaya, uzun zamandır da kimseyle konuşmayınca çenem bir düştü gör, kadının kocası da hiç tepki vermiyor. Sürekli sağ sola bakıyor. Başka şeylerle ilgileniyor. Adamın suratında ise şimdi nereden çıktı bu lavuk, gündüz vakti iş midir sipariş midir der gibi bir hava var. Kadın ise büyük bir merakla beni dinliyor. Kadın beni baya dinledi. En sonunda da dayanamayacak olsa gerek “Eh be oğlum sen de tam bir hödükmüşsün.” dedi. Ben de “Abla iyi güzel hoş da şimdi bu dediğin oldu mu?” dedim.


Ben bunu dememle kadın bir anda bir celallendi, ama ne celallenmek. Kocasına dönerek “Hepiniz aynısınız, kız tekmeyi vurmakla en güzelini yapmış” diyerek hafiften ses tonunu yükseltmeye başladı. Yarım saattir susan abi “Karıcığım konunun bizimle ne alakası var?” demeye çalışıyor ama nafile, kadının ses tonu da gitgide yükseliyor. Kadın nasıl dolmuşsa hem beni fırçalıyor hem de kocasını ama ağzına ne gelirse söylüyor.


Mekanda da kim var kim yoksa bize bakmaya başladı. Ablayı sakinleştirmeye çalışıyoruz. O ara yanımıza biri geldi. “Beyefendi annenizi sakinleştirir misiniz?” dedi. Ben de “Bu benim annem değil” dedim. Kadın dönüp “Bu saatten sonra istesen de annen olmam” dedi. Abla başka bir boyuta geçti. Dışarıdan bizi gören herkes bir aile faciası yaşadığımızı düşünüyor. Sonra da adama dönerek “Boşanıyoruz bitti” dedi ve masadan kalkıp arkasına bile bakmadan gitti.


Adam ilk şoku üzerinden attıktan sonra “Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın, nereden çıktın karşıma, zaten boşanmamaya zor ikna etmiştim.” diyerek kadının peşinden gitti. Ben masada öylece kaldım. Yanımıza gelen adam "Şimdi ne oldu?" dedi. İki elimi yana açarak “Bilmiyorum abi” diyerek mekanı terk ettim.


Bitti.