Netflix, Türkiye dizilerine bir yenisini daha eklerken aslında aramıza bir şeytan tüyü bıraktığının farkında mıydı? Ya da bu kadar çok konuşulacağını tahmin edebilir miydi? ‘’Bir Başkadır’’ yaralara dokundu belli ki. Ancak dizinin senaristi ve yönetmeni Berkun Oya’nın yaralara dokunmak gibi bir niyeti yok. Amacı yaralara dokunmaktan ziyade, Türkiye’nin geçmişteki politik durumunu, sosyo-ekonomik yapısını, ideolojik bilinçaltını ve zihin dünyasını bugünüyle harmanlayarak fikir teatisi yapmak. Bazı eleştirmenlerimizin zoruna gitse de biz buyuz. Evet, Türkiye bu. Evet, ‘’Bir Başkadır’’ Türkiye. Her yanı bir başkadır. Taşrası da taşralısı da, şehri de şehirlisi de, solcusu da sağcısı da, dindarı da inançsızı da, doğulusu da batılısı da, zengini de fakiri de bir başkadır. Kısacası Bir Başkadır, bizden biri. Olumlu ve olumsuz birçok eleştiri alan dizinin genel anlamda sevildiğini düşünüyorum.
12 Kasım 2020’de Netflix’te gösterime giren Türk dizisi Bir Başkadır’ın senaristliğini ve yönetmenliğini Berkun Oya yapıyor. Oyuncu kadrosu da oldukça başarılı isimlerden kurulmuş. Tek sezon olarak yayınlanan dizi, ortalama 50 dakikalık sekiz bölümden oluşuyor. Şimdiye kadar yerel kültürü Amerikan tarzıyla anlatan Netflix, Türkiye yapımlarında yerel kültüre dair dokunuşlar yapamamıştı. Ancak Bir Başkadır ile gerçek bir Türkiye manzarası sunmayı başardı. Teknik açıdan oldukça iyi imkanlarla donatılmış, içerik olarak bakıldığında bir dizi insanın gündelik hayat hikayelerine odaklanan, üstelik bunu bir belgesel (bana göre Türkiye toplum belgeseli) gibi sunan, seyircinin ilgisi açısından oldukça sevilebilecek retro formatta anlatıya sahip olan bu dizinin sürpriz başarısının sebebi başlı başına merak uyandırıyor elbette. Belgesel dediysem, bu kısım yanlış anlaşılmasın; dizide kanıtlanabilir gerçekliğe dair bilgilendirici, soğukkanlı, objektiflik iddiası barındıran bir yapı yok. Herhangi bir tür belgeleme ya da argümantasyon niyeti olmaksızın kişisel hayat hikayelerine dayalı genel bir toplum portresi çiziyor izleyicisine. Kısaca, memleketimden insan manzaraları.
Yaşadığımız hayatlar, bürüneceğimiz roller, ağzımıza yakışacak cümleler aşağı yukarı belli olsa da yaşamayı seçiyoruz bunları, tekrar tekrar; aynı acıyı, neşeyi, hüsranı, can sıkıntısını tekrar tekrar tadarak. Tüm hayat rollerimiz tamamını bildiğimiz bir senaryo gibi. Bir Başkadır, hayatımızı başkalarının kurguladığı ama bizim de başından sonundan epey bir şey bildiğimiz bir hikaye gibi görmek ve bununla başa çıkabilmek üzerine bir anlamda. Bize sunulan hareket alanında, kabul ettiğimiz kalıpların içinde debelenmemizin hüznü ve bununla baş etmemizi sağlayan şeylerin muğlaklığı... Nasıl oluyor da bunca çizilmiş ve rotası belli bir yaşamı tutkuyla yaşıyoruz ve yine olsa yine yaşarız?
Oktay Rıfat, “Bir masaya oturduğumuzda, tek başınıza ya da kalabalık, aydınlık ya da karanlık, bir masaya oturduğumuzda, yaşamaya da otururuz, bunu böyle bilin.’’ der. Oturduğunuz o masa sizin kaderiniz olur. Yaşarsınız. İçinize siner o yaşam. Masayı değiştirmek, başka masaya geçmek daima zor olacaktır. Bir Başkadır masa değiştirme mücadelesini, kabuğun kırılmasını, sessiz bir içsel devrimin nasıl yaşanacağını anlatıyor bizlere. Çünkü tüm önemli dönüşümler hep içten başlıyor.
Bir yüzleşme öyküsü. “Demir olsam çürürdüm, toprak oldum da dayandım.” sözü geliyor akıllara Yaşar Kemal’in. Çoğunlukla kendileri ve yaşadıkları çevre hakkında konuşan bu karakterlerin seyirciye geçirdiği duyguda Yaşar Kemal’in ifadesini hatırlatan bir şeyler var. O tek cümle neye söylenmişse, onu çeşitlendiren bir şeyler... Bu topraklarda var olan yaşantıların, inançların bir tür temsili karşılığı. Klasik Türk toplumu nedir, sorusunun animizmi bir nevi.
Dizinin ana eksenine bakacak olursak karakterlerin ön planda olduğunu görüyoruz. Dizi boyunca karakterlerin en sivri köşelerini gösteriyor bize yönetmen. Gerçek hayatta hepimizin bir şekilde karşısına çıkan bu karakterlere çok uzak olmadığımızı hemencecik fark ediyoruz. Karakterlerin zamanla içsel devrimler yaşadığını, sivri köşelerin bir bir yumuşadığını, yıkılmaz duvarların yıkıldığını görüyoruz. Cinsiyet olarak kadın üzerinden işlenen bir dizi olduğunu düşünüyorum Bir Başkadır’ın. ‘Kadın değişirse, toplum değişir’ mesajını iliştirmiş yönetmen bir köşeye.
Bir Başkadır’ın Politik Bakışı
Bir Başkadır dizisi, günümüzün kıraathanesi olan sosyal medyada oldukça fazla konuşuldu. Türkiye’nin politik geçmişine değinmesi, geçmişi bugünle harmanlaması ve bunun tipik Türk toplumu üyeleri ve kadın üzerinden sunması elbette ki dikkat çekecekti. Politik yönden bakacak olursak, dizinin hem içimizdeki hem de dışımızdaki egemen güçlere değindiğini görebileceğiz. Özellikle karakter ve mekan olarak politik çizgileri görmek pek mümkün. İstanbul’daki plazalardan modern evlere, kırsaldan köy evlerine kadar götürüyor bizi dizi. Ayrıca karakterler arasındaki sınıfsal farklılıklar, zihin dünyaları ve yaşantıları açısından bir sosyo-politik panorama izliyoruz.
Geçmişten gelen ve artık Türk toplumunun karakterine dönüşen siyasi ön yargılar, kutuplaşmalar, farklı zihin yapısı taşıyan ve farklı yaşantılara sahip olanlar arasındaki kalın, keskin çizgiler, beyaz Türk ve Kürt ailesi arasında yaşam farkları bariz bir şekilde işleniyor. Mahallelerdeki gayri resmi iktidarlar, çevresindeki insanlar ve ailesi üzerinde iktidar kuranlar, tüm karakterin kendi içsel iktidarları dizinin politik bakışının bir parçası. Modernlik ve geleneksellik, doğululuk-batılılık, İslamcılık-sekülerlik arasında sıkışan Türk halkının birbirine karşı olan kopukluğu ve soğukluğu.
Nişantaşı’nda bir psikoterapi merkezine gidiyoruz bir an. Sonra İstanbul gibi bir yerde kırsala iniyoruz. Rezidansın bilmem kaçıncı katında bir yalı dairesine çıkıyoruz ardından. Devlet hastanesine ve orta sınıf bir ailenin yaşadığı klasik bir apartman dairesine… Robert Koleji’nde okuyan, dünyanın en popüler başkentlerine, yurt dışlarına seyahate gidip devlet hastanesinde çalışan bir psikiyatristi de görüyoruz; Doğu’nun topraklarından çıkan ve Nişantaşı’nda psikoterapi merkezi açan bir psikiyatristi de. Genel anlamda kadının, toplum ve erkek üzerindeki politik etkisine eğildiği de söyleyebiliriz dizinin. Aynı zamanda tam tersi…
Dizinin karakterlerine bakacak olursak daha çok sorgulamadan uzak, yaşamı boyunca bir diğerine karşı mesafeli, ön yargıları olan, hatta bazen kör nefret ile tanımadan, bilmeden yargılayan karakterler olarak karşımıza çıkıyorlar. Dizinin ilerlemesiyle birlikte ön yargılarını bir bir kıran bu karakterler kendileriyle yüzleşerek içsel bir devrim yaşıyorlar. Bu devrimin sonucunda da huzura ermenin tatlı tecrübesini ediniyorlar. Burada önemli olan bir diğer nokta ise her karakterde kendimizden bir ya da birkaç parça bulabilmemiz. Dolayısıyla içimizdeki pas tutmuş o sorgulama mekanizması da diziyle birlikte harekete geçiyor aslında.
Duygularını Sindirmiş Bir Meryem
Her sabah İstanbul'un bilinmedik taşrasından yola çıkan Meryem, İstanbul'un bilindik plazalarının birinde, Sinan'ın evinde temizlikçi olarak çalışıyor. Klasik bir taşra kızı diyebiliriz. Baskı kültürünün göbeğinde yaşayan Meryem, bastırılmış duyguların insan üzerindeki etkilerinin neredeyse tümünü yaşamaktadır. Özgüvenini yitirmiş, sessiz, sakin bir kadın olduğu gibi zaman zaman da bayılmaktadır. Yetiştiği çevreden ötürü içerisindeki cevheri işleyememiş genç bir kadın… Hayatının büyük bir kısmını TV karşısında geçiren Meryem, Türkiye’de taşra hayatı yaşayan binlerce genç kızın temsili karşılığı gibi. Örtün (dini değil, mecburi), okuma, temizlikçi ol veya ona benzer bir meslek edin, duygularını paylaşma, içinde yaşadığın yoğun duyguları dışarıya karşı belli etme, sessiz konuş, kahkaha atma ve bilumum buna benzer şeyler. Kendi fikri, zikri yoktur Meryem gibilerin. Üzerinde baskı unsuru olan abisinin sözünden çıkarsa ölüm fermanını kendi elleriyle yazacaktır. Hocası ise kutsaldır onun için, hoca ne derse doğrudur. Her şeye rağmen dizinin anahtarı olacaktır. İçsel devrimlerin fitilini ateşleyecektir Meryem. Bayılmalarına çare arayan Meryem bir gün arkadaşının tavsiyesi üzerine devlette çalışan bir psikiyatra muayeneye gider. Burada başlayacaktır memleketimden insan manzaraları. Bir Başkadır işte o muayene odasında başlayacaktır. Toplumsal barışın yitirildiği, her alanda kutuplaşmanın en şiddetlisinin yaşandığı ülkemizdeki insan tiplemelerinin bire bir karşılığını izliyoruz. Meryem’i canlandıran Öykü Karayel’i de oyunculuğundan ötürü tebrik ediyoruz.
Tatlı Ama Çoğu Kez Sert Bir Abi ‘’Komando Yasin’’
En az Meryem kadar canlı bir karakter olan Yasin’i, Fatih Artman canlandırıyor. Bir dönem işleri iyidir ancak bozulduktan sonra marangozluğu bırakmıştır. Dindar bir yapısı olsa da hayat şartları onu alkollü bir gece kulübünde güvenlik olmaya iter. Baskıcı bir karakterdir, hocası adım atma dese atmayacaktır ancak bir o kadar da duygusaldır. Delikanlıdır, merttir, evine bağlıdır, namusludur, yiğittir ama bir o kadar da serttir. Ruhsal sorunlar yaşayan eşinin çocukken yaşadığı tecavüzü ‘’kalbin bakire olması yeterlidir’’ diyerek umursamayan, onunla severek evlenen ve onu anlamaya çalışan bir karakterdir kendisi. İki çocukları vardır. Sevgisizlik ve geçmişin getirdiği ruhsal sorunlar ailenin temelini sarsmaktadır. Bu aile geçmişiyle yüzleşmeye başladıkça yeniden sevgi dolu bir aile olacaktır.
Mahallemizin Hocası Ali Sadi
Başlangıçta ülkemizin görmek istemediği bir imam modeli olan Ali Sadi hoca, eşini kaybettikten sonra farklı bir ruh haline bürünüyor. Kendi kabuğuna çekiliyor kısaca. Eşi olmadan yarım kalıyor. Bunun dışında mesleğinin getirdiği baskınlık mevcut kendisinde. Eşi, kızı ve mahallesindeki ahali onun sözünden başkasına itimat etmiyor. Görmeye alışkın olduğumuz bir imam tiplemesi. Eşini ve kızını yeterince tanımayan, geleneksel bir zihin dünyasına mensup, bugünü yakalamakta ve anlamakta geç kalmış bir karakter. Eşinin ölümü onu derinden etkiliyor ve imamlığı bırakıp taşraya vuruyor kendini. Yalnız kalmayı tercih ediyor. Eşinin yokluğunda yalnızlığı arkadaş ediniyor kendine. Zor gelse de kızının üniversite için evden ayrılışını da anlayışla karşılıyor.
Kimlik Arayışındaki Genç Kız Hayrünnisa
Hayrünnisa, Ali Sadi hocanın biricik kızıdır. İmamın kızı olması hasebiyle ondan dindar bir yaşantı beklenmektedir. Öyle ya, baban imamsa senden dini bütün biri olman beklenir. Ancak Hayrünnisa akranlarından ve ailesinden farklı, bambaşka bir dünyanın içerisinde yaşamaktadır. Babası, onun bu renkli dünyasından habersizdir. Kulaklığını takar ve kendisini dansa, müziğe verir. Hatta zaman zaman topluma ayak uyduramayan ve dışlanan bir arkadaşıyla birlikte gece kulüplerine bile gider. Kapanmak istemez ancak babası imam olan bir kız kapanmalıdır. Ülkemizdeki önemli bir kitlenin temsilidir kendisi.
Özlenen Hoca Hilmi
Hilmi, Ali Sadi hocanın müritlerinden biridir. Hoş sohbetli olan Hilmi, birazdan fazla konuşmaktadır. Konuşmalarına mahalleli anlam veremez, anlamakta zorlanır. Fiziksel dezavantajını aşmak ve efkara dalmak için felsefeye sarmış bir hoca adayı. Fiziksel görüntüsü karşı cinste ilgi uyandırmasa da felsefeyle ilgilenmesi gerçekten ilgi uyandırıcı. Çok konuşsa da kibar biri. Bu açıdan aslında özlenen bir imam imajı çiziyor. Mahallenin en çok bilen abisi olan Hilmi, genç yaşlı demeden herkese bildiklerini anlatmak için çabalamaktadır. İlk görüşte aşka inanmıştır ve ilk görüşte Meryem’e aşık olur. Bundan sonra en çok Meryem için çabalayacaktır. Ona küçük sürprizler yapmaktan çekinmez. E Meryem de kendisine abayı yakmış bu kibar, bilgili ve çok konuşkan delikanlıya karşılık verir tabii. Kısaca Hilmi, günümüzde baskıcı din anlayışına sahip sert hocaların, bilgi cahili olan ilahiyatçıların yerine hasretle yolu gözlenen bir imam adayıdır. Meryem ile olan ilişkileri de geçmişin aranan, özlenen aşklarına benzer.
Zihnine Duvar Örmüş Egoist Bir Psikiyatr Peri
Filmin en politik karakteri olan Peri, klasik Beyaz Türk diyebileceğimiz bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Meryem ile ilk karşılaşması, onun için içsel bir varoluş mücadelesinin başlangıcı oluyor. Meryem bir taşra kızı, kendisi ise dünyanın farklı yerlerini gezmiş bir şehirli. Meryem cehalet içerisindeyken kendisi yurt dışlarında eğitim görmüş kariyerli ve güçlü bir kadın. Meryem’e öyle bir bakıyor ki karşısında bir hasta olduğunu neredeyse unutuyor. En iyi yerlerde eğitim görmüş olsa bile başörtüsüne, cehalete ve taşralıya büyük bir önyargı ile yaklaşıyor. Elittir, yoga yapmaktadır, baleyi ve operayı sever. Meryem bir varoştur ona göre. Türkiye de Meryem gibiler yüzünden bu haldedir. Hatta bazen Meryem’i, evlerinde çalıştırdıkları temizlikçi kadın Hazal’ın ismiyle çağırır. Hazal da Meryem gibi başörtülü ve taşralıdır. Halk TV izlenmektedir Peri’nin evinde. Yılmaz Özdil takip eder. Avrupalarda eğitim gördükten sonra Türkiye’deki ortam onu şoke etmiştir. Üstten bakar insanlara.
Meryem’e kadar Beyaz Türk’lüğünü hep canlı tutan Peri, Meryem’den sonra adeta sarsılır. Devlet hastanesinde çalıştığı için daha önce bu tip hastalarla çok kez karşılaşmıştır. Ancak Meryem onun hayatında derin izler bırakacaktır. O kadar ileri gitmiştir ki ön yargı konusunda, beyninde adeta bir ön yargı duvarı vardır. Bu duvarlar Meryem ile birlikte darmaduman olur. Peri de dönüşecektir tüm diğer karakterler gibi.
Bir Başkadır’ın Güçlü Altmetni
Bir Başkadır dizisi, ülkemizde yaşayan ekonomik, politik, sosyal ve zihinsel olarak farklı toplumsal yapıdaki insanların yaşantılarını ve kültürlerini sağlam bir dramayla bizlere sunuyor. Baskıcı bir toplumda kimlik sorunu yaşayan insanlardan tutun da, en iyi imkanlara sahip olsalar da insanlık adına vicdan muhasebesi yapamayan insanlara kadar; toplumun en altından en üst kesimine bilindik insan manzaralarını görmemizi sağlıyor. İçerisinde çok büyük cevherler barındırsa da imkansızlıklardan ve baskılardan ötürü bu cevheri işleyemeyen insanları da görüyoruz, en iyi yerlerde eğitim görmesine ve çeşitli ülkeleri gezip farklı kültürleri tanımasına rağmen zihnine ön yargı duvarları inşa edenleri de…
Yönetmen Berkun Oya, Bir Başkadır’da farklı yaşantılara sahip karakterleri bir araya getirse de hiçbir karaktere yargılayıcı yaklaşmıyor. Her bir karakterin aşamadığı bir şeyler olduğunu ve bu aşılmaz denen şeylerin zamanla nasıl aşıldığını gösteriyor bizlere. Karakterler gibi bizlerin de birbirimize nasıl bakmamız gerektiğinin teatisini yapıyor kısaca. Görüyoruz ki ön yargılar hayatı, hayatımızı daha anlamsız ve zor kılıyor.
Dizinin tüm detayları gerçekten özenle düşünülmüş. Diyaloglar, oyuncular, çekim açıları ve eşyalar birbiriyle o kadar bağlantılı, canlı ve gerçekçi ki muhakkak kendimizden bir şeyler buluyoruz. Yaşantılar, yaşananlar apaçık gözümüzün önünde olsa da tüm anlam detayları üstü kapalı ve ustalıkla izleyiciye sunulmuş. Dizideki her müziğin, her jestin ve mimiğin, her diyalogun bir anlamı var. İzleyicinin, izlediği evreni cisimleştirmesi kolay bir olgu değildir. Ancak Berkun Oya, izleyiciyi Bir Başkadır evrenine sokmayı ustalıkla başarıyor. Bunda elbette oyuncuların üstün performansı büyük bir yer tutuyor. Gerçekten baştan sona kadar ülkemizdeki maddi ve manevi tüm insan karakterlerini başarılı bir şekilde temsil ediyor oyuncular. Sahneler arasındaki geçişler, aşırı uçlarda yaşayan karakterlerin uyumu, zıt duyguların süzgeçten süzülüp aynı yere dökülmesi… Her yanı öyle bir ustalıkla işlenmiş ki Bir Başkadır’ın, gerçekten de bir başka olmuş. Dizinin dönüştürücü etkisine bir an evvel kapılmanız gerekiyor. İzlemeniz dileğiyle… Hoşça bakın zatınıza.
Müzik Önerisi: Bir Başkadır, 1. Bölüm, Ferdi Özbeğen - Gündüzüm Seninle
Bahtiyar Kara
2021-09-27T09:46:57+03:00Afiyetler dilerim. Okuduğunuz, ilgilendiğiniz için teşekkür ederim. Ertuğrul bey, şiirlerinizi severek okuyoruz :)
Ertuğrul Efe
2021-09-12T15:14:23+03:00Bize başka bir pencereden bakabilme fırsatını Berkun Oya'dan daha fazla verdiğin için teşekkür ederim. Kelamına sağlık.
Jean Valjean
2021-09-10T22:52:48+03:00Akıcı, güzel bir içerik olmuş. Üslubunuzu yanında bakış açınızı da sevdim. Tebrik ederim.