“İşte filmdeki bu sahneyi küçükken anlamamıştım.”
Diyaloğun devamına geçmeden önce, az önceki cümlenin konuşma dili kullanılarak sohbet sırasında geçen orijinal halinden biraz farklı olduğunu söyleyebiliriz. Zira konuşma esnasında neredeyse kimse o anda izlediği film sahnesini “filmdeki” diyerek belirtme ihtiyacı duymaz. Çünkü bahsedilen filmin ne olduğu zaten bellidir hatta film olduğu bile eklenmez. Çünkü anlaşılacağı üzere bahsedilenin o anki film olduğu bellidir. Eğer arzu edilirse diyaloğun ilk cümlesinin “işte küçükken bu kısmı” ya da “burayı anlamamıştım” şeklinde söylendiği varsayılabilir ve bu şekilde okunabilir.
Bu küçük ama gözden kaçmayan eklenti konuşmanın yazıya aktarılırken başına gelen doğal bir dönüşüm işlemi ve ek olarak da giriş cümlesinde bahsedilenin bir film olduğundan bahsedilerek yazının konusu hakkında da bilgilendirme yapılması amaçlanmıştır.
“Hani filmden önce bahsetmiştim ya , o sahne bu sahne işte.”
Bahsedilen sahnede birbiriyle uyumlu fuları ve mutfak önlüğüyle bir kadın ayakta duruyor. Önlüğün renginden, işlemelerinden ayrıca arka plandaki mumlardan ve süslemelerden yılın o kutlu zamanı olduğunu anlıyorsunuz. Sahneyse bu kutlama havasından çok uzak; o anda sahnede bir anne-kız tartışması yaşanmakta.
Karşı kanepede oturan genç kadın annesinin sürekli takındığı bir surat ifadesinden bahsediyor. Hatta bu ifadeyi görmemek için bir yalan uydurmuş. Filmin bir bölümü de bu yalan üzerinden ilerliyor.
Bahsedilen surat ifadesinin ne olduğunu konuşmayı yapan yazıdaki karakterimiz henüz küçükken bu filmi izlediğinde anlayamamış. Şimdiyse ikinciye izlerken daha da dikkat ediyor, çünkü bu sefer bir şey kaçırmak istemiyor. Birkaç dakika sonra gelecek sahneler de yine bu surat ifadesiyle ilgili. Hatta anne tekrar bu surat ifadesini yaptığı için kızıyla beraber tekrar bir tartışmaya giriyor. Bu seferki kavga annenin evinin salonunda da değil, bir hastane kafeteryasında yer alacak. Ama bu birkaç sahne sonra-hatta daha fazla da olabilir. Yazıdaki karakterimiz bunu pek net hatırlamıyor.
Annenin evindeki tartışma devam ederken karakterimiz filmi durduruyor. Surat ifadesini daha yakından, dikkatli izlemek için yapıyor bunu. Durdurmadan önce karakterimiz, izlerken bir yandan da bahsettiği sahnenin bu olduğunu söylemek için konuştuğu sebebiyle tekrardan bir şeyleri kaçırma endişesine kapılmış ve sahneyi biraz geriye alıp tekrar izlemişti. Ardından sahneyi durdurmaya karar vermişti.
Bahsedilen surat ifadesini gerçekten anlayamamıştı. Anne rolündeki oyuncunun yüzünde tebessüm olarak adlandırabileceğimiz bir ifade vardı. Ama bu yüz ifadesi anne elinde tepsiyle mutfaktan salona girerken de vardı. Karakterimiz bir değişim fark edememişti. Oysa hikayede çok büyük bir değişim yaşanıyordu. Kız annesinin bu suratına katlanamadığını söylemeye başlamıştı bile. Ortamda bulunan babası da kızını destekliyordu. Babanın varlığını az önce fark etmişti. Ama bu farkındalık şu şu an önemli değil ve karakterimiz için pek de anlam ifade etmiyor.
Tüm bu araştırmalar ve detaylı incelemeler arasında karakterimizin kiminle konuştuğu merak ediliyor olabilir ve bu çok normal bir meraktır. Çünkü en başta bir konuşma olduğundan çok kesin bir şekilde bahsedildi. Ve bu konuşmanın bir iç ses değil de başka biriyle karşılıklı yapılan bir konuşma olduğu da ilk başta düşünülebilir. Ve bu düşünce de çok haklı bir düşüncedir çünkü iç sesle yapılan konuşmalarda bu film diyerek belirtme yapılıp yapılmadığı pek önemli değildir. Bu tarz detayları başkasıyla yaptığımız konuşmayı yazılı bir şekilde aktarırken daha iyi bir anlatım sağlamak için kullanırız. O yüzden karakterimizin bu filmi bir başkasıyla beraber izlediğini , hatta bu filmi izleme fikrinin karakterimizden çıktığını varsayabiliriz (eğer merak eden varsa diye eklemek istedik). Ama bu bir başkasının o an orada olan biri olarak rol aldığını bilmemiz yeterli olacaktır. Zira onun aklından geçenlere erişimimiz bulunmamaktadır. Ve geri kalan bölümlerde de konuşmaya dahil olup olmayacağı şu an bilinmemektedir.
Sahneye ve bahsedilen surat ifadesinin arayışına geri dönersek, karakterimizi hala bununla uğraşırken bulmak bizleri pek de şaşırtmayacaktır. Şu an aradığını bulamamış olmanın hayal kırıklığıyla filme devam edip etmemesi gerektiğini düşünmekte. Filmin ilerisinde aynı surat ifadesinin bahsi geçeceğini bildiği için dikkatini bir süre sonra o sahne tekrar geldiğinde toparlayarak incelemesinin daha iyi bir fikir olacağına karar vermiş olmalı çünkü filmi kaldığı yerden başlatmak için kumandaya uzandı.
Belki de o surat ifadesi o kadar önemli değildi. O anki anne kız kavgasını başlattığı için önemli olduğunu düşünmüştü. Bir de çocukları bilirsiniz bazı şeyleri gerçekten de anlayamazlar. Belki de şu an aradığı şey o sahnede küçükken merak ettiği şeyin ne olduğunu arama isteğiydi. o zamanki küçük olan kendisinin düşünme şeklini anlamaya çabalıyordu.
Bir kız annesinin mimiklerini (özellikle kız olarak bahsedildi fakat bunun sebebi filmdeki oyuncunun kadın olması değil gerçek hayatta da kızların oğlanlardan bu konuya daha çok hakim olmasından kaynaklanır) tamamen olmasa da çoğunu bilir. Özellikle de küçüklükten itibaren annesinin ne düşündüğünü veya ne hissettiğini anlamak, bunu çözmek için beklentiye sokulduysa ve bunların hepsini sözcüksüz bir iletişim yolundan çıkararak anlamak zorunda bırakıldıysa, gerçekten de bir kız annesinin mimiklerini anlayabilir. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu sahneyle amaçlanan belki de buydu. Küçükken kızma, mutluluk kısacası duyguların dışa vurumunun çok net ve gürültülü olması beklenir. En azından karakterimiz için bu böyleydi çünkü bu sahnenin aklında bu kadar yer etmesi ve bu surat ifadesinin ne olduğunu anlamak adına bu kadar çabalamasını açıklamak istersek eğer akıllara ilk olarak bunlar gelmektedir.
Küçükken izlediği bu filmde anlayamadığı bir sebepten dolayı ortaya çıkan bu tartışmayı sevmemişti küçüklükteki karakterimiz. Bu konuda ne hissettiğini çok ne hatırlıyordu. Güzel süslemeleri olan güzel bir evde-çocukken yılbaşı süslemeleri ayrıca güzel ve dikkat çekici gözükür, sadece bir filmin içinde olsa bile- kutlama için hazırlıklar yapan bir annenin üzülmesi hem de belli olmayan bir sebepten dolayı üzülmesi küçüklükteki karakterimizi gerçekten de çok üzmüş ve sinirlendirmişti. Bir annenin kutlama hazırlıkları için sarf ettiği emeği ve kutlama için aileyi bir araya getirme gayreti böyle bir muameleyi hak etmiyordu. Güzel bir aile yemeği yense ve kutlama ne olurdu sanki. Anneye çok üzülmüştü ve tekrardan belirtmek isterdi ki ortada gerçekten de bir sebep yoktu. Annenin tebessüm sayılabilecek bir ifadesi var ya da yoktu. Kız sanki sebep arıyordu bir şeyleri bozmaya. Evet, evet öyle olmalıydı. Biraz şımarık biriydi galiba bu kız çocuğu. Çünkü ailecek tertiplenen bir kutlama gününü berbat edip elinin tersiyle itmek gerçekten de şımarıklık göstergesiydi. Hem de bunu elle tutulur bir sebeple yapmamıştı bile! Bari bunu becerebilseydi değil mi?
Becerebilseydi mi? Kimse kızın beceriksizliğinden ya da hayatını idame ettirme şeklinin hoş görülmemesinden ve herkesçe kabul gören beceriden yoksun olduğundan bahsetmemişti. Peki bu karakterimizin aklına nereden gelmişti? Filmin ilerleyen sahnelerinde bu konuyla ilgili bir sahne var. Karakterimiz filmi pek hatırlamasa da bir kez izlediği için bazı şeyleri hala anımsıyor ama birbirine karıştırıyor olmalı. Hatta annenin surat ifadesinden tekrar bahsedildiği sahnede geçiyor bu konu. Kız annesine onun düzeltilebilecek bir şey olmadığını söylüyor. Annesi de -ah zavallı anne- kızının düzeltilecek bir şeyi zaten olmadığını daha iyisini hak ettiğini söylüyordu sadece. Ah zavallı anne kadın, sadece kızının iyiliğini hem de en iyisini istiyordu. Kızıysa bunu göremeyecek kadar şımarıktı!
Sahi annesi kızı için en iyisini isteyebilir ama bunun nasıl olacağını ya da olmadığını bilebilir miydi? “Tabiki de evet, o annesi” dedi küçüklükteki karakterimiz. Ama şu anki karakterimiz bundan emin değil gibiydi. Kimse bir kişinin iyiliğini kendisinden daha çok isteyemezdi ve bunun nasıl olacağını bilemezdi. Galiba…öyleydi ? Yani bir ihtimal, belki? Annesinden daha iyi bilebilir miydi? Annesi onu doğuran büyüten, ihtiyaçlarını gideren (ihtiyaçları giderme kısmı gerçekten de okuyucunun zihnine bırakılmalı belki de çünkü pek muallak ve fazla karışık bir durum) kişiydi.Eğer anne en iyisinin ne olduğunu çocuğu için bilmeyecekse kim bilebilirdi ki o zaman?
“Kızın kendisi daha iyi bilebilir.” bu cümle şu anki karakterimizden çıkmıştı ama çok kısık ve titrek bir sesteydi . Oysa karşısında az önceki soruları soran küçüklükteki karakterimizin sesi çok gür ve kendinden emindi. Bu gür sese karşı duyulması pek güçtü doğrusu. “Nasıl bilebilir?! Annesinden daha iyi nasıl bilebilirdi bir kız çocuğu? Bu çok küstahça ve kendini bilmiş bir cevaptı. Anne gibi kutsal biri nasıl daha iyi bilmemekle itham edilir, suçlanırdı? Şu anki karakterimiz, bunları söylediği hatta bırakın söylemeyi düşündüğü için bile kendinden utanmalıydı! Zira küçüklükteki karakterimiz, onun kendisi adına utanmaktaydı şu an!
Küçüklükteki karakterimiz çok net ve keskindi. Artık sinirlenmişti de. Gür olan sesi tamamen bağırmaya bürünmüştü. Şu anki karakterimiz bu ses tonunun, sözcüklerin başkasına ait olduğuna yemin edebilirdi. Küçüklükteki karakterimize benzemiyordu pek. Ama ondan geliyor gibi duruyordu. Şu anki karakterimizin içine sinmiyordu bu sözler. Çünkü doğruluğuna inanmıyordu. Hatta bırakın inanmamayı doğru olmadığını biliyordu da ayrıca. Bilmek ve inanmak çok farklı şeylerdir tahmin edersiniz ki. Ve ikisinden biri diğerine göre çok daha güçlü ve gürültülü dursa bile öbürü çok daha sessiz ama daha kalın köklere sahiptir. Bu da ona bağırma gibi şiddetli olaylarda daha çok dayanma gücü verir. (Hangisinin hangisi olduğu şu an için okuyucuya bırakılmıştır. Zira şu anki karakterimizin buna bir cevabı vardır ama buna bu yazıda değinilmesi pek doğru olmayacaktır, çünkü bu tek başına bir yazı olmayı hak edecek bir konudur.)
Şimdiki karakterimiz, küçüklükteki karakterimizin neden sinirlendiğini anlamaya başlamıştı galiba. Anne karakteri de insandır. İnsanlar tuhaf ve karmaşık yaratıklardır ayrıca. Tutarlı da değillerdir üstelik. Olmaya çabalarlar orası ayrı, ama değillerdir. Zayıflıkları vardır ve bunu kabul etmemek bunlardan kaçmak için çeşitli yollar denerler. Bilmekten yoksundurlar hatta öğrenmekten çok bunu reddetme eğilimleri vardır. Becerememeleri çok daha sık rastlanan bir şeydir. Ve mükemmelden çok ama çok uzaktadırlar. Bu mükemmelin tanımı küresel olarak genel geçer bir tanıma sahip olmasa da neredeyse hiçbir zaman var olan tanıma uymamaktır ya da uymayı becerememektir. Daha çok şey yazılabilir insan olmakla ilgili ama bence şu anki karakterimizin ne demek istediği anlaşıldı şu ana kadar. Kutsallıksa yine global genel geçer bir tanıma sahip olmasa bile yukarıda insan olmakla ilgili sıraladıklarımızın tam tersini içermekte gibidir. En azından küçüklükteki karakterimiz için böyle gibi görünmektedir. Bu nedenle Kutsallıkla insanlık pek birbiri içinde yer almaz gibi görünür. Anne gibi kutsal olan bir insanın özelliği olan daha iyi bilmemekle itham edilemezdir. Bu saygısızlıktır. O halde anne bir insan olamaz. Annenin becerememesi veya daha iyi bilmemesi gerçeğinin söz konusu olması bile küçüklükteki karakterimizi onu üzmekte hatta. Sinirle beraber bunu örtmeye çalışıyor da olabilir. Annenin başarısızlığının utancını hissediyor ama itiraf ederse gerçeğe dönüşeceğinden korkuyor olabilir. O zaman güvendiği, bildiği her şey yıkılabilir ve altında kalabilir. Yeni bir şeyler kurmak için yıkmak, ayrılmak ve ayrışmak gerekli ve ilk adımdır.
Ama şimdiki karakterimiz, küçüklükteki karakterimizin buna henüz hazır olmadığını anlıyor ve ona çizgi film izletmenin daha yararlı olabileceğini düşünüyor. Ona bu teklifi sunduğunda küçüklükteki karakterimiz çok mutlu olmuşa benziyor. Çünkü çizgi filmlerde anneler her şeyi bilir ve aynı şu an izledikleri filmlerdeki gibi anneler küçük düşürülmez. Tıpkı olması gerektiği gibi. Mükemmel ve insandan uzak.
Şimdiki karakterimiz bu zamana kadar nedense filmdeki anneyi savunmaya ve anlamaya hazır olduğunu ama tersinin kız çocuğu olan kadını hiç anlamaya ve savunmaya hazır olmadığını fark ediyor.Öncelerde söylediğimiz gibi bir kız annesinin mimiklerini bilir,öğrenmiştir. Bu kız da öğrenmiş olamaz mı? Yılların getirdiği beraberlik ve sayısız kere yaptığı annesinin yüzünü okuma pratiği ona bir tecrübe, kimsenin göremediği ve sezemediği bir mimiği, surat ifadesini anlama yetisi kazandırmamış mıdır? Tabi ki de kazandırmıştır. Şimdiki karakterimiz bunu neden daha önce fark edemediğine şaşırmıştı doğrusu. Cevap ortadaydı çünkü. Bunca saattir bir filme takılı kalmasına gerek de yoktu galiba bu cevabı bulması için.
Ama birden filmi en başa sardı. Tekrar izlemek istiyordu. Yanında onunla beraber filmi izleyen bir başkası bundan rahatsız olmuş gibi de durmuyordu. Bu seferki izleyişi için çok heyecanlıydı şimdiki karakterimiz. Çünkü bu sefer kız çocuğu olan kadına dikkat edecek ve onun surat ifadesini inceleyecekti.