Nasıl oluyor da attığımız her adımda birilerine selam veriyorken bu kadar yalnız oluyoruz? Nasıl oluyor da yüzlercesi arasında kalbimiz bulamıyor dengini? Çok mu fazlasını istiyoruz ya da hak mı etmiyoruz gerçekten gülümsemeyi? Huzur soyuttur, hüzün de öyle... Hüznü elle tutulacak, gözle görülecek kadar iyi bilirken her köşede aradığımız huzur neden bu kadar soyut ömrümüze?
Soru işaretlerinin bir karşılığı olmalı. Kalbimiz aradığını bulamayacaksa bile neden bulamadığını bilmeli. Suçlusu kim hüzün dolu ömrün? Bir varken ikiyi isteyen biz, gözümüzü doyurmaya çalışırken ihmal ettiğimiz gönlümüze bir özür borçlu muyuz? Suçlu biz miyiz, bizi bizden edenler mi?
Gözü kapalı yaşıyoruz hayatı. Gözümüzle algıladığımız her şeyi gördük sanıyoruz, ne büyük yanılgı, ne acı gaflet! Görmek hissetmek demektir, yorumlamak, anlamak demektir. Gözü kapalı yaşıyoruz iki gözümüz de açıkken.
Sahi, suçlusu kim hüzün dolu ömrün?