bir duvar saatine baka baka öğreniyorsun zamanı;
ama kimse söylemiyor sana,
o saatin bir gün duracağını.
öldüğünü hissetmeden yaşıyorsun
bir sokağın köşesinde, yalnızca kendine benzeyen bir kedi gibi;
çünkü biz hepimiz biraz birbirimize benzeyen
ama kimseyle tam bir bağ kuramayan canlılarız.
senin gibi, benim gibi, onun gibi.
şimdi sor kendine:
neden ağlıyorsun?
neden ağlamıyorsun?
anlatılmayan hikayeler var.
bir köprünün altına sığınmış,
sigarası bitmeden konuşmaya başlayamayan adamların hikayeleri.
bir kadın var mesela, her gece saçlarını toplayıp ağlıyor,
aynaya bakmadan,
çünkü o kadar güzel bir şey olduğunu unutmuş ki artık,
kendini hatırlamaktan korkuyor.
bir çocuk var, o hep var;
çünkü çocuklar ölmez, büyürken parçalanır sadece.
kimse onları gömmez, kimse mezar taşı dikmez onların kalbine.
ama ben biliyorum:
sen de biliyorsun;
hepimiz, en çok bir çocuğun hayaliyle ölüyoruz.
düşünsene, hatırlasana, unutsana!
her şey bittiğinde,
bir şiir kaldığında elinde,
ve o şiir bile seni teselli etmediğinde…
işte o zaman konuşmaya başlayacaksın kendi kendine,
çünkü kimse kalmaz yanında:
ne bir sevgili, ne bir dost, ne de annenin o eski gülüşü.
ve aslında yalnız kalmak değil zor olan,
kendinle dolu bir odada,
kendine tahammül edememek asıl mesele.
beni anlıyor musun?
beni anlıyor musun?
beni anlasan da hiçbir şey değişmeyecek, biliyorum.
3.12.2024
21 yüzyıl sonu, 20 yüzyıl başı…