Tozlu bir hava, can yakıcı güneş, rutubetli bir dünya. Kokusuz çiçekler, boynu bükük kuşlar, çamurlu sular, köksüz ağaçlar, çorak topraklar arasında kendine yer edinmeye çalışan bir tohum misali. Çabalıyorum, büyümeye değil ayakta durmaya, nefes almaya çabalıyorum. Neden mi? Senin için.
Sen benden habersiz, gökyüzünde hüküm sürerken ben her günümü seni bekleyişim üzerine yaşıyorum. Nefes almak zor, büyümek zor, yaşamak zor, ayakta kalmak zor, kök salmak zor. Yine de bütün zorluklara rağmen geceyi bekliyorum, senin gökyüzünde belirmeni, ışığın ile beni ve diğer her şeyi güzelleştirmeni bekliyorum. Senden habersiz, senin sevdan hüküm sürüyor bende. Belki seni değil senin yerini, gökyüzünde olmanı seviyorumdur. Belki seni içten içten kıskanıyorumdur. Bilmiyorum işte, tek bildiğim bekliyorum seni.
Söylesene dolunay, gökyüzünden yeryüzü nasıl görünüyor? Mesela duyabiliyor musun her gün sana okuduğum şiirleri ya da nefesimi, sesimi hissediyor musun? Yeryüzünde, çorak topraklarda benim için yaşamaya çalışan bir tohum var diyor musun? İnan bana, demeni çok isterdim. Yanlış anlama; beni sev, beni yanına al demiyorum; sadece bu bilinmezliğin, umursamazlığın içinde farkımda olman iyi olurdu. En azından bu dünyaya gözlerimi kapadığımda birileri yokluğumu hissederdi. Yokluğumu hissetmeni o kadar çok isterdim ki. Beni bencillik ile suçlayabilirsin. Ne yapayım sevgilim, elimde değil.