Bir ihtimal, denedim onsuzluğa giden yoldan sapmaya. Yaprakları kırmızı, meyveleri mavi, tadı ise umami bir erik ağacının olmasından daha düşük bir ihtimal bizim aynı yolda gitmemiz. Yeşil renkli denizler, turuncu renkli martılar, toz pembe bulutlar bile daha gerçekçi geliyordu bana. Bir tarafta mavi şeftaliyi ısırınca akan gümüş renginde suyu bir tarafta O! Mavi şeftaliyi ısırınca akan gümüş renkli su daha gerçekçi geliyordu bana. Değildir dedim! Bir yanlışlık olmalı, bir ihtimal olmalı dedim. Ama yollarımız çoktan ayrılmıştı. Gitmişti, bir daha yollarımız altuni renkli gökyüzünün altında buluşmamak üzere. Garip geliyordu bana, anlamlandıramıyordum. Çaresizlik işte, aynı şehirde yaşamasak bile sokak sokak onu arardı gözlerim. Yaşlı Mehmet amcamın lacivert bardağından yetiştirdiği mor fesleğen renginden eklendi enginar mavisi gözlerimin altına bir süre sonra. Ölüm buluşmıştı nefesime. Bi şey yapamadım. Sadece Tanrı ile pazarlık edebiliyordum, çaresizlik işte. Nasıl hissettirdiğini yaşamadan tahmin bile edemezsiniz. Saklarım hâlâ enginar mavisi gözlerimin altında oluşan mor fesleğen rengini. Bir hatıradır olmayan hatıralarımızın. Saklıdır içinde o mor fesleğen rengin içinde, en güzel yerinde. Bu hatıralar;
Orta ekşi ve mayhoş bir tadı olan, yapraklarıda meyvesi gibi yeşil bir erik ağacı, mavi renkli denizler, başlarında siyah işaret olan beyaz martılar, gri renkli bulutlar, soluk pembemsi bir şeftali, ısırınca akan soluk turuncu bir su, masmavi bir gökyüzü, yaşlı Mehmet amcamın siyah bardağı içinde de yetiştirdiği yemyeşil bir fesleğen, yemyeşil enginar olursa unutulur ancak unutulanlar gibi. Ama yaprakları kırmızı, meyveleri mavi, tadı ise umami bir erik ağacı, yeşil renkli denizler, turuncu renkli martılar, toz pembe bulutlar, mavi şeftaliyi ısırınca akan gümüş renginde su, altuni renkli gökyüzü, yaşlı Mehmet amcamın lacivert bardağı içinden yetiştirdiği mosmor bir fesleğen, masmavi enginarlar var!
Değil mi?