Çeneni tava gelince geçir çembersiz küreden. Köprücük gemisi gibi küvetsiz bir banyo ördeği sarısı gözlerini alınca köpürt kahrını. Dişlerin sıkıya gelir mi-sen içinden say onu- hâlâ? Ödüm sessizliğini bozdukça gördüğün toprağın sırtı dönük, görünen bu. İskeletine kurduğun iskeleden barakaya zıplanır, barksız yalanlar zıpkınla avlanır ve uyak yeminini bozdurur insana. Üzümün çöp kovasını ve dördüncü bir gözden kuvvetinin yuvasını koru. Hacmen yüzde kaç kurtul uç savaşın başladığı zamanlamayı dikine sürç. Güney kerpiçle sınanmaz ama içine yararsa işin sindirir kilitsiz yumağı. Şimdi çare klişesini umut şanssızlığından süzüp geçir el emeğinden. İnsanın nakaratı olur, nakavt edilir bakamadığımız o gün batımına, bakır çamaşır ipliği izniyle. Gölgeme bir aseton da sen dokundur reklam perisi. Sokak altında bir butik sevinç, hatıl olarak kullanma iznini kim verdikçe burulur meyve kabuğu? Sek kullanımlık hare bandının hatrı sandalyenin sağ arka ayağının altında kalmamak için düş, önüme çıkar, bakma bahanesi. Yel arabası çinisi, topuksuz bir yanlışı tokatlar mı -sen içinden kuruşa gelene kadar say- hâlâ? Tekerlemek de doğru mu diye sorulası, doğru parçasız labirentte peynire ulaşan bir fil bana göre külliyen talan ama hakkı. Devrik cümle devrimi, tarçın ziyaretine ziyadesiyle zincirler kendini. Vur saçlarına elastik kelepçe, plastik spot kireç bulansın elmas bakışına.
Bana da bir patinaj aynısından.