İbni Haldun. Tunus’ta Tunusi, Kuzey Afrika’da Mağribi ve Mukaddime’nin evi Yemen-Hadramut’ta Hadrami. Bir bahar sabahı, Mayıs 1332’de Tunus’ta dünyaya gözlerini açar. 74 yıl sonra Kahire’de kapatacağından habersizdir. Pek çok önemli isim gibi değeri henüz hayattayken pek anlaşılmaz. Ölümünden sonra da yokluğu hemen fark edilmez. Yıllar sonra Osmanlıʼda şeyhülislam olan Pirizade Mehmet Sahib Efendi, unutulmaya yüz tutmuş Mukaddime’nin bir kısmını tercüme ederek işe başlar. İbni Haldun hakkındaki en önemli kaynak yine kendisinin yazmış olduğu “Et-Tarif” adlı otobiyografidir. Beni anlatırken başkasına ne hacet deyip, Et-Tarif’te hatıralarına yer vermiştir. Ayrıca eserde dönemin toplumsal özellikleri, kültürel etkinlikleri, siyasi ve tarihi durumu hakkında bilgiler mevcuttur. Fakat ilginçtir ki ailesi ve özel hayatını pek de kaleme almamıştır. Ailesiyle ilgili muhtelif rivayetler vardır. Söylem odur ki ailesi Haldun’un peşinden giderken korsanlarca esir alınmış, öldürülmüştür. Bir başka rivayete göre de denizde tekneleri batmıştır ve kurtulan olmamıştır. Köklü bir aileden geldiği bilinen Haldun iyi bir eğitim almıştır. Uzun yıllar kaldığı Kuzey Afrika’nın entrikalarla dolu siyasi durumu nedeniyle 2 yılını hapiste geçirmiştir.


Yedi ciltlik dünya tarihi kitabı olan Kitabul İber oldukça ünlüdür. Ve şüphesiz en ünlü eseri Mukaddimeʼdir. İlginçtir ki Mukaddime, Kitabul İber’e giriş olarak yazılmıştı fakat o kadar kıymetliydi ki tek başına bir eser olarak benimsendi. Taynbee, Mukaddime için “Mukaddime’deki tarih felsefesi türünün en büyük eseri, şimdiye kadar hiçbir ülkede, hiçbir çağda, hiçbir insan zekâsı böyle bir eser ortaya koyamamıştır.” der. Mukaddime girişin ardından 6 bölümden oluşur. Başlığa adını veren de benim için bu 6 rakamı oldu. İbni Haldunʼun hayatını ve eserlerini şekillendiren 6 önemli konuyu bir küpün köşelerine benzettim. 6 köşenin her biri bir durağı ifade ediyor ve resmin tamamına bakıldığında bir bütünü -Haldun’un ta kendisini- oluşturuyordu. Bu düşünce beni resimdeki kübizme kadar götürdü.


Resimde kübizm, dış dünyanın sadece görünür yanlarıyla değil; görünmeyen tüm yanlarıyla da ele alınmasıdır. Kübist sanatçılar doğada gördükleri her şeyi geometrik bir anlatımla ele alabileceklerini düşünmüşlerdir. Bu biraz da sadece gördüğünü resmeden empresyonistlere tepkiydi. Kübistler geometrik şekillerin farklı boyutlarını kullanarak anlatımlarına derinlik katmak istiyorlardı. Nesneleri farklı açılardan, geometrik şekillerle ele alıyorlardı. Böylece aynı subjenin birden fazla açıdan görünüşü tek boyuta aktarılmış olurdu. Tüm bunlar zihnimde bir küp çizdi. Küpün her köşesi İbni Haldun’un duraklarını birbirine bağlıyordu.


1. Köşe: İbni Haldun’un bugünkü namının sebebi olan sosyoloji: Kitabın ilk bölümünde de toplum, toplum türleri, bu toplumların coğrafi dağılışı incelenmişti.

2. Köşe: Haldun’un ikinci durağı hukuktu. Kadılık yapmıştı. Memlük hükümdarı kendisini bu göreve getirmiş ve öğrencilere hukuk öğretmesini de istemişti.

3. Köşe: Kadılık görevinin sona ermesinden sonra tarihle ilgili çalışmalarına hız kazandırmıştı. Şüphesiz, sağlam bir toplum bilimin temelini tarih oluşturuyordu. Tarihini bilmeksizin bir toplumu incelemek, kerpiçten gecekondu yapmaktan farksızdı.

4. Köşe: Ekonomi, zanaat ve geçim yolları: İbni Haldun Mukaddimeʼsinin bir bölümünü de bu konulara ayırmıştı. Ekonominin toplumun direklerinden biri olduğunun farkındaydı. İktisat teorisini, Avrupa’dan çok daha önce dile getirmişti. Emek, refahın olmazsa olmaz şartıydı.

5. Köşe: Eğitim ve bilim: 1957’de tamamı İngilizceye çevrilen 6. bölümde bilimlerin tasnifi, öğrenme ve öğretme yöntemleri ele alınıyordu.

6. Köşe: Din: İbni Haldun, toplumun birliğinin temelini manevi ortaklıklara bağlıyor ve bunun inşasında en önemli işleve sahip olan şeyin din olduğunu düşünüyordu.


Böylece küp tamamlanmış, resmin bütünü farklı açılardan ele alınmış oldu.


Son sözü İbni Haldun söylesin: “İnsan beyni değirmen taşına benzer. İçine yeni bir şey atmazsan kendi kendini öğütür.”


Toz duman olmamış bir zihin dileğiyle…

Yorumlarınızı bekliyorum.