Son olduğunu bilmeden, bir veda bile etmeden geçip gittim o güzel şehirden. Sekiz yılımdan, en güzel anılarımdan ayrılmışım sonsuza dek. Geri döneceğimden emin olarak hem de. Olmadı 2 dakikada tarihe, toprağa karıştı her şey. O güzel şehrimden, güzel insanlarımdan kalanlarsa fotoğraflarda ve anılarımda yaşıyor sadece.
Özgürlüğe ilk adım attığım yerdi. Benim gibi olmayan benim gibi yaşamayan herkesi ve her şeyi iliklerime kadar hissettiğim şehirdi. Her sokağını ezberledim, dilini şarkısını öğrendim şu sekiz yılda. İlk aşklarımı da ilk acılarımı da en güzel dostluklarımı da o sokaklarda yaşadım. Hayatta aşık olduğum 2 şehirden biriydi. Sokaklarında gezerken huzur dolduğum şehrimdi.
Sırlarımı paylaştı benimle, acılarıma ortak oldu, gözyaşlarımı sularına kattı götürdü, kahkahalarımı yapraklarının hışırtısına sakladı. Yürümek isterdim o avucumun içi gibi bildiğim yollarda, tarih kokan sokaklarda. Yine aynı huzuru tatmak isterdim sonu olduğunu düşünmeden. Ne çok yorardı beni yolların Antakya ama bir o kadar da bağlardı beni kendine.
Son kez gelmişim meğer sana. Hafif bir yağmur atıştırırken çağırdın beni. Vedalaşmak istermiş gibi. İçimde büyük bir kıpırtı "Gel!" diyordun "Gel bak bir daha göremeyeceksin beni soluklanamayacaksın sokaklarımda" Duydum ama dinlemedim. O minik minik yağmur damlalarını bahane edip "Islanmaya değmez şimdi sonra gelirim" dedim. Değermiş. Fırtınada savrulacak olsam da değermiş son bir defa görmek o yerleri.
Demiştim ya son olduğunu bilmeden bir veda bile etmeden geçip gittim senden güzel Antakya.
Bir şehir için de ağlarmış insan bir şehri de özlermiş bir şehre aşık da olurmuş.