Pazartesi gününün müşteri yoğunluğuna zar zor yetişen bir restoranda Cüneyt ve Kerem adlı iki arkadaş oturmuş yemeklerini bekliyorlardı. Biraz sonra yemekleri geldiğinde iştahla yemeye başladılar. Kerem sakin bir şekilde yemeğini yerken Cüneyt yemeğe daldırdığı her kaşıktan sonra kaşığa bakıyor, burnuna götürüp kokluyor, derin bir nefes çektikten sonra yiyordu. Kerem arkadaşının bu garip halini bir süre izledikten sonra sordu:

"Cüneyt, abi iyi misin? Niye sürekli yemeğini kokluyorsun?"

 Cüneyt az önce bulunduğu düş halinden çıkarıldığının farkına varmıştı. Yaptığı şeyin garipliğini kabul eder gibi kaşığı masaya koydu. Derin bir iç çekti. Kerem meraklı bakışlarla bekliyordu.

"Kerem, ben bu yemeği çok seviyorum. Ne zamandır da yemiyorum. Ondan böyle biraz tadına varayım istedim ama bayağı garip oldu."

Kerem arkadaşının normale dönmesine sevinmişti. Rahatlayıp yemeğine devam etti. Bir yandan da konuşuyordu.

"Yenge yapmıyor mu abi evde?"

Cüneyt kaşığı tekrar hevesle eline almışken tekrar iştahsızlaştı. Arkasına yaslandı.

"Yapmıyor." dedi. "O anca makarna yapsın."

Kerem gülmemek için kendini zor tuttu. "Bilmiyor mu yemek yapmayı?"

"Biliyor da, yapmıyor. Ancak bir makarna yapıyor işte. O da at suya haşlansın."

Kerem tehlikeli sulara girmek istemediğini belirtir gibi ellerini iki yana açtı. "Aman abi beni aile işlerine karıştırma ne olur. Biliyorsun sevmem."

"Yok yok. Kusuruma bakma. Zaten boşanacağız biz."

Gelen bu beklenmedik cümle karşısında Kerem öksürmeye başladı. Bir bardak suyu zar zor içtikten sonra kendine geldi.

"Boşanma mı? Şimdi mi söylenir bu..." Kerem olduğu yerde doğruldu. "Neden daha önce söylemedin?"

Cüneyt yemeğini bitirmek üzereydi. "Dün gece karar verdim. Sabah da söyledim."

"Dün gece mi? Ha yeni karar verdiniz yani?"

"Karar vermedik. Verdim. Boşanmak istiyorum."

"Neden ki?"

Cüneyt tabağı gösterdi.

Kerem şok üstüne şok oluyordu. "Yok artık. Yemek yapmıyor diye mi?"

"Evet."

"Abi delirdin mi sen? Böyle boşanma sebebi mi olur?"

"Mesele yemek yapmamak değil. Kolay o ben de yaparım. Mesele çaba göstermemesi. Ya annem ve babam geldi üç gün kaldı bir gün hazır yemek söyledi diğer gün de pizza sipariş etti. Son gün annem gariban kalktı yemek yaptı."

"Konuşmadın mı peki daha önce?"

"Konuştum. Benim yemek yapmayı bilmediğimi evlenmeden önce biliyordun." dedi. Her seferinde bunu söylüyor. Kalkan gibi bir şey bu cümle onun için."

"Abi gözünü seveyim konuşulur anlaşılır. Böyle sebep mi olur? Ne dedi sen boşanma sebebini söyleyince?"

"Söylemedim ki daha. Sadece sabah çıkarken boşanmak istiyorum akşam gelince detaylı konuşuruz dedim çıktım. Öyle kaldı kapıda. Biraz stres olsun istedim."

"Abi çok affedersin de bunu sormak zorundayım. Sen öküz müsün? Boşanma sebebin ayrı saçmalık, kadına bunu söyleme şeklin ayrı saçmalık. Git düzgün konuş şunu kadınla Allah aşkına daha 2 yıldır evlisiniz bu kadar basit davranamazsın."

"Maşallah sen de hiç karışmak istemiyormuşsun aile işlerine?"

"Karışılmayacak gibi değil ki. Öküz oturttun yüreğime öğlen öğlen. Hadi abi hesabı isteyelim de kalkalım."

***

Cüneyt akşam işi bitip de eve geldiğinde eşi Semra koltukta oturmuş onu bekliyordu. Cüneyt komodinde duran çantadan ve paltonun koltukta oluşuşundan Semra'nın işten yeni geldiğini anlamıştı. Dışarıdan geldiğinde eşyalarını öyle bırakır biraz otururdu. Genelde çok sıcak havalarda yapardı. Cüneyt ayakkabılarını çıkardıktan sonra montunu astı. İçeri girdi. Semra Cüneyt koltuğa oturana kadar gözünü ondan ayırmadı. Cüneyt tam konuşacakken Semra söze başladı.

"Cüneyt, tek bir soru soracağım ve dürüst bir cevap istiyorum. Beni aldatıyor musun?"

Cüneyt'in gelen soru karşısında dili tutuldu. "Aldatmak... Aldatmak mı? Ne aldatması yahu? Yok öyle bir şey. Bunu da nereden çıkarıyorsun?"

"Neden boşanmak istiyorsun o zaman?" Semra'nın gözleri dolmuştu.

"Konu o kadar karmaşık değil. Aslında çok basit. Senin yemek yapmamandan sıkıldım."

"Semra sabahtan beri tuttuğu belli olan gözyaşlarını birden akıtmaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu." Cüneyt neye uğradığını şaşırmıştı. Ayağa kalktı. Semra'yı sakinleştirmek için omzuna dokundu. Semra birden ayağa kalktı. Hıçkırıkların arasından zor çıkan sesiyle bağırdı. "Dokunma bana."

"Ama Semra..."

Semra koşarak lavaboya gitti. Lavaboda bir süre kalıp sakinleştikten sonra geldi. Hıçkırıkları durmuştu. Ancak gözleri hala nemliydi. Yumruklarını sıkarak Cüneyt'in karşısındaki koltuğa oturdu. Cüneyt'in gözlerinin içine baktı.

"Hasta mısın sen? Psikopat falan mısın? Bu nasıl boşanma sebebi ya ben..." Gözlerini elinin ucuyla sildi. "Ya ben sabahtan beri işte bin bir şey düşündüm. Kafayı yedim sabahtan beri. Kapıdan çıkarken bıraktın bombayı gittin. Dedim acaba başkası mı var? Aldatıyor mu? İçim içimi yedi."

Semra sıcaklamıştı. Pencereleri açışından ve bir eliyle kendini yellemeye çalışışından belli oluyordu. Mutfağa gitti. Biraz sonra elinde kocaman bardak buzlu soğuk suyla geldi. Suyu kafasına dikti.

"Semra yavaş boğazın şişecek. Bekle ısınsın."

Semra Cüneyt'i umursamadı. Bardağı sehpaya koydu. "Oh. Ferahladım. Sabahtan beri alev aldım senin yüzünden. Yapma böyle saçma sapan şeyler."

Cüneyt anlamamıştı. Boşanma konusunda hala ısrarlı olduğunu belli etmek istiyordu.

"Ben boşanmakta kararlıyım."

Semra derin bir iç çekti. "Ay imdat diye bağıracağım vallahi. Böyle saçma bir boşanma sebebi mi olur? Ne diyeceksin anana? Semra yemek yapmıyor diye ondan boşandım mı diyeceksin? Söyle bakalım da seni kovalasın memlekete kadar."

"Kimin ne dediği umurumda değil." Cüneyt kararlı dik duruşunu sürdürmeye çalışıyordu ama gururu kırılmak üzereydi. Zihnine doğru sorgulayan düşünceler akın etmeye başlamıştı. "Acaba boşanmak isteyerek fazla mı fevri davranmıştı? Çok saçma bir hareket mi olmuştu?

"Şimdi sen ben yemek yapmıyorum diye mi küstün?"

"Küsmedim ben... Boşa..."

"Sen kendini hiç sorguluyor musun?" Cüneyt anlamamıştı.

"Nasıl?"

"Sen benden her yemek yapmamı istediğinde bir şeyi atladın. Gerçi sen evlenirken verdiğin sözü de unuttun."

"Ne sözü?"

"Biz evlenmeden önce ne anlaştık seninle? Sen yemek yapmama yardım edecektin. Sözünü tutmadın."

Cüneyt'in kafasında bir şeyler beliriyordu.

"Biz 2 senedir evliyiz. Hatırla, evliliğimizin ilk senesi mutfakta hep tektim. Kaç kere yemek yaptım ben."

"Doğru bir ara yapıyordun."

"Evet. Sen yardım etmeyince bıraktım. Her akşam geliyorsun, oturuyorsun koltuğa mç mı film mi ne varsa izliyorsun. Bir tek yemek ne demek geliyor aklına. Yardım et deyince yok işim var yok bilmem ne."

"Ama işten yorgun geliyorum."

"Sanki ben elimde kokteyl keyif çatıyorum işte. Bu müessese ortaklaşa yapılan işlerle yürür Cüneyt Bey! Öyle yan gelip yatarak olmaz."

"E niye uyarmadın beni hiç? Neden hatırlatmadın? Ben içten içe güzel bir yemeğin özlemini çekerken neden söylemedin?"

"Sen neden mutfağa girmedin?"

"Ama bak Semra burada bir iletişimsizlik söz konusu. Ben beraber yemek yapalım dediğini hatırlamıyorum." Uzun bir sessizlik oldu.

"Demişimdir. Yani dedim. Neyse bırak şimdi. Senin derdin yemek mi? Kalk hadi."

"Nereye? Bak beni lokantaya falan götüreceksen hayır. Gardımı bu kadar kolay indirmem."

"Lokanta değil. Markete gidiyoruz. Malzeme alıp yemek yapacağız. Video falan izleriz. Ama bak sen de yardım edeceksin."

"Tamam tamam da bak benim kafamı bir şeyler hala kurcalıyor biz bu yemek meselesini daha farklı konuşmuştuk evlenmeden önce. Sen beraber yapalım falan demedin."

"Dedim ben dedim sen hatırlamıyorsundur hadi kalk."

Cüneyt o anda geçmişi sorgulamanın anlamsız olduğunu fark etti. Boşanmak istemesi bayağı abartı bir meseleydi zaten. Böyle boşanma sebebi olmazdı. Montunu giyinip Semra ile birlikte marketin yolunu tutarken boşanma meselesini bir daha asla açmayacağına kendi kendine söz verdi. Bir daha büyük küçük, herhangi bir sorunda böyle saçma bir karar vermeyecekti. Sorunlar konuşarak halledilebiliyordu.

***

İki yıl önce…

Semra ve Cüneyt bir kafede oturmuş konuşuyorlardı. Ele ele tutuşmuşlar, birbirlerinin gözünün içine bakıyorlardı. 

"Biz şimdi evleniyor muyuz?" dedi Cüneyt mutlulukla. Semra onayladı.

"Evet. İki hafta sonra düğünümüz var."

Cüneyt çok heyecanlıydı.

"Düşünsene, evlendikten sonra boy boy çocuklarımız olur."

Semra bu fikre hayran kalmıştı. "Ay evet. Evin içinde koşarlar. Biz onlara tatlı oyuncaklar alırız."

"Sen bize kurabiyeler yaparsın. Annelerinin elinden şöyle güzel kurabiyeler yeriz."

Semra'nın hayallerini biraz dağılır gibi oldu ama sonra toparladı. "Beraber yeriz onları. Süt falan da olsun ama boğazlarında kalmasın sonra."

"Evet. Olsun. Akşam olunca da sen bize yemek yaparsın."

Semra hayal bulutlarının içinden çıktı. Cüneyt'e öfkeyle bakıyordu.

"Cüneyt sen ne diyorsun?"

"Ne diyorum aşkım?"

"Ben yemek yapacağım da sen bana yardım etmeyecek misin? Yemek yapmak bir tek kadının işi mi?"

"Değil tabii ki hayatım. Özür dilerim."

"Sen bana yardım etmezsen yemek falan yapmam. Bilmiyorum der geçerim. Annenle babanın önüne de pizza sipariş eder koyarım. Bu müessese ciddi bir müessese."

Cüneyt Semra'nın kızdığını anlamıştı. Durumu toparlamaya çalıştı.

"Yok aşkım yok. Özür dilerim. Tabii ki beraber yaparız yemekleri. Ben pek anlamam ama yardım ederim. İşin ucundan tutarım."

Semra tekrar gülüşmemeye başlamıştı. "Çikolatalı mı olacak kurabiye?" diye sordu.

Cüneyt durumu toparladığından menün cevap verdi. "Sen nasıl istersen öyle olsun canım benim."

SON