Kalem, kağıttan çekinir olmuştu. Neydi korktuğu? Kalemin kurşunundan dökülecek olan ölümcül cümleler mi? Peki o cümleler dökülse bile kağıda, kağıt taşıyabilecek miydi bunca yükü. Her seferinde olduğu gibi yine bıraktı elinden kalemi. Kahvesini yudumlayıp, içindekileri yine dökmeden saçmadan içinde öğütmeye devam etti uzaklara bakarak.
Bazen sessizlik bile çok gürültülü olabiliyordu derinlerimizde. İçimizden gelip dile dökülmeyenler, yaş olup gözümüzden dökülüyordu. Ahı da başkalarının koynuna...
Yoktu hayatın tabelası, hani olur ya yol kenarlarında, yavaşla, dur, 70 ile git, park edilmez... Keşke hayat yolunda da olsa böyle kılavuzlar. Yıl ayrımı yazsa mesela başka yola sapmadan, park edilmez yazsa yanlış duraklarda, çok hızlı gitme yazsa sevgide sınırsız olduğumuzda...