İlerleyen saatlere rağmen,

Gecenin zifiri karanlığına direnen bir ışık,


Mahallenin en ücra köşesinde


Toplanmış hepi topu beş kişi.


Diyaloglar bazen terennümü,


Bazende bir vaveylayı andırıyordu.


Her zaman ilk konuşan bezirgân olurdu,


Kartal gibi kanatlarını açarak ve bağırarak.


Biz, halkın ihtiyaç duyduğu maddeleri;


Stoklamadan,


Fahiş fiyatlara müsade etmeden


Ve sağlıklı olanları seçerek, satarız.


Diğerlerinin ikrarının ardından,


Protokolün müdavimi olan politikacı,


Tahakkümünü teyit eder bir sesle:


Bizler bezirgânlar gibi satış yapmayız.


Lakin din, eğitim ya da hukuk.


Halkı ilgilendiren tekmil mevzularda adaleti ihdas ederiz.


Sesi politikacı kadar yüksek olmasa da,


Bir derebeyi gibi köyün ağası,


Ben ve köylülerim dedi


Sizin gıdalarınızı temin ederiz.


Sona kaldı filozof, tıpkı felsefenin bugün kitaplarda kaldığı gibi.


Biz, eksik olana çözüm buluruz, dedi filozof.


Sizler! Büyümüştü dört çift göz.


Filozoflar, dedi sakince.


Sokrates gibi ölümü mütebessim bir şekilde bekleyerek,


Ölümsüzleşen ve zalimin yaşamını anlamsız kılanlardır.


Fasılalarla devam etti muhabbet,


Herkes kalkana kadar.


En son çıkan, filozof.


Taammüden açık bırakmıştı kapıyı.


İki zalimin hasret gidermesi için.


Misafir olan zalim, ehvenişer taifesindendi.


Ev sahibinin zulümatının nevisi hesaplandığında.


Peki, kimdir zalim olanlar?


Şans bu ya.


Filozofun gömlek cebinden bir kağıt düşmüştü


Ve yerdeki kağıtta şunlar yazılıydı.


Olması gerekeni yapmayan herkes, zalimdir