Bir Zamanlar Anadolu’da filmi 2011 yılında Nuri Bilge Ceylan tarafından Anadolu’nun bozkırında çekilen bir filmdir. Bu film, karakterlerin sadece on iki saatini anlatmaktadır. Film bir cinayeti konu alırken bu olayda ekip içinde olan insanların özel hayatlarına da değiniyor. Film üç arkadaşın içki içtiği sakin bir sahne ile başlıyor.


Kenan, otuzlu yaşlarda biridir. O gün alkol alınırken gerçekler ortaya çıkmış ve Kenan, Yaşar’ı öldürmüştür. Yönetmen bize ölüm anını göstermeden direkt cesedi arama bölümüne geçirmiştir. Bu başlangıç Nuri Bilge’nin en çok tercih ettiği “S kompozisyon” gösterimi ile olmuştur. Kenan, Doktor, Komiser Naci, Savcı, Polis İzzet, Arap Ali ve jandarmalar cesedi bulmak için bir çeşme ve kavak ağacı olan bir yer aramaktadırlar. Her gittikleri yerde Kenan polisleri geçiştirir ve alkol aldığı için hatırlamadığını söyler. Bu olay film içi çatışmayı yaratır. Ceset bulunamadıkça Savcı, Komiser Naci’ye ast üst ilişkisi olarak terslenmekte ve memnun olmadığını belirtmektedir. Komiser Naci ise Savcı'nın her zaman hazıra konmak istediğini belirttikten sonra film karakterlerin özel hayatlarına yavaş yavaş girmeye başlar. Komiser Naci’yi arayan karısı ile konuşmalarından iyi bir evliliği olmadığını, hasta bir çocuğu olduğunu anlarız ve karakterlerin özel hayatlarını da öğrenmeye başlarız. Birçok çeşme ve kavak ağacı geçtikten sonra sinirlenen Komiser Naci, Kenan’a saldırır ve artık konuşmasını söyler. Herkesin sinirlerinin gerildiğini gören Savcı, en yakın köye gidip sabah tekrar aramaya devam edeceklerini belirtir. Gittikleri köyde güzel karşılanırlar. Yemek yerken bile sofrada ast üst ilişkisine göre oturmaları dikkat çekmiştir.

Muhtar'ın (Ercan Kesal) samimi oyunculuğu bizlere gerçekten bir köy muhtarı hissiyatı veriyor. Orada geçen sohbetle birlikte o sofrada oturan bir karakter olup olayın daha çok içine girdiğini hissediyorsun. Türkiye’nin çoğu yerinde olduğu gibi makam sahibi insanların gönlünün hoş tutulduğunu bu sahnede, yönetmen bizlere yine gerçekliği gösteriyor ve hemen Savcı'ya ikramlar hazırlanıyor. İnsanların makamının gerçekten önemli olduğunu ve ona göre saygınlık gösterildiğini izlediğimiz diğer bir sahne de muhtarın kızının çay getirme sahnesi. Karanlığa ışık tutar bir şekilde, Savcı'nın uyuyakaldığı anda çay getiren güzel kız, savcı uyanana kadar başında beklemekte. Fakat sıra suçlu Kenan’a geldiğinde az bekler ve ilerler. Kenan kızı durdurur, çayı alır ve kız gider. Filmde kadın karakter az sayıdadır. Çay sahnesinde evin küçük kızına her karakterin farklı bakışı, aslında karakterlerin her birinin hayatlarında kadınlarla bir sorun yaşadığındandır. Savcı ve Doktor’un yemekten sonra baş başa ettikleri sohbet ile bu defa ikilinin özel hayatlarına dair bilgiler alırız. Savcı'nın dalgın olması ağır bir düşüncesi olduğunu bizlere gösterir. Filmde ara ara konuşma içinde geçen Savcı'nın arkadaşının karısı olarak anlatılan bir kadın vardır. Savcı'nın anlatımına göre bu kadın doğum yaptıktan sonra öleceğini söylemiş ve ölmüştür. Fakat doktor öyle bir şeyin imkânsız olduğunu, mutlaka bir ölüm nedeni olduğunu, olacağını belirtmiştir. Aslında Savcı'nın bahsettiği bu kadın kendi karısıdır. Karısının ölümünün ağırlığını sırtında taşıyan, bazen de kendini olaydan soyutlayarak olayı kadere bırakmakta ve görevini yapan bir memur gibi izleyiciye görünmektedir. Yönetmen izleyicilere kader olayını film boyunca suya düşen elmalar ile anlatmak istemiştir. Doktor, büyük şehirden kırsala tayini çıkan, evlenip boşanmış, çocuksuz birisidir. Doktor, Savcı'nın anlattıklarına hem bilimsel hem de duygusal yaklaşmaktadır. Diğer yandan Komiser Naci, Kenan’a farklı şekilde yaklaşır ve olayın gerçek yüzü ortaya çıkmaya başlar. Aslında Kenan ile Yaşar arkadaştır. İçki içtikleri gece Kenan, Yaşar’a oğlunun aslında kendi oğlu olduğunu ağzından kaçırdığını ve bu sebepten dolayı kavga ettiklerini, sonra da onu öldürdüğünü söylemiştir. Sabaha karşı Kenan’ın getirdiği yerde Yaşar’ın film başında gösterilen köpeği tekrar gösterilir. Kenan’a karşı saldırgan olan bu hayvan dikkat çekmiştir. Komiser Naci oraya gittikten sonra cesedi görür ve Savcı'yı olay yerine çağırır. Savcı gelir, ceset çıkartılır ve zabıt tutulur. Olayın çözülmesinin verdiği gevşeme ile kısa, gülünç bir sohbet olur. Daha sonra ceset araca konulur. Ceset arabaya konulduktan sonra Arap Ali’nin tavrı dikkat çeker. En baştan beri sıradan bir olay gibi davranan Arap, burada da cesedin yanına topladığı kavunları atar. Bu sahne görsel anlamda sert bir sahnedir. Daha önce de Doktor’a aldığı maaşı sormuş, anlaşıldığı gibi olayın ciddiyetinde olmadığını bizlere bir kez daha göstermiştir. Komutan ise emir komuta zinciri dışına hiç çıkmamış olayı sadece görev olarak gören ciddi bir karakterdir. Ceset otopsi için getirildiğinde kadının ayak ayak üstüne atıp beklemesi dikkat çekmektedir. Kadının bu duruşunda bir erotizm sezilmektedir. Olayın nedeni de artık daha belirgin şekilde anlaşılmaktadır. Savcı içi rahat etmediğinden aradığı cevapları duymak için doktorun odasına gider ve tekrar bu konuyu arkadaşının karısı gibi anlatmaya başlar. Fakat izleyici çoktan anlamıştır Savcı'nın anlattığı olayın kendisi ve karısı olduğunu. Karısı Savcı'yı başka bir kadınla yakalamış ve doğum yaptıktan sonra da intihar etmiştir. Fakat Savcı bunu normal bir ölüm gibi görmekte ve vicdanını rahatlatma çabası içerisindedir. Doktordan istediği cevapları alamaz ve gerçeklerle kısa bir sürede olsa cam kenarında baş başa kalır. Savcı odadan çıkarken “Karım, kadınlar bazen çok acımasız olabiliyor ya.” cümlesi aslında filmin konusunun yanı sıra Savcı'nın, Doktor'un, Kenan’ın ve Naci’nin hayatının ortak sorunlarını açık bir şekilde özetler. Daha sonra otopsi için gittiklerinde Yaşar’ın karısı cesedi teşhis ederken çocuk kapıyı açınca teknisyen çocuğun dikkatini çekmek ve hayatında kalıcı hasar olmaması için illüzyon gösterisi yapmaya çalışır.

Sonra otopsi başlıyor. Otopsi anında çıkan sesler gerçekten insana o otopsi hissiyatını veriyor. Teknisyenin akciğerlerde bulduğu toprak parçalarını doktora gösteriyor, diri diri gömüldüğünü belirtiyor. Fakat Doktor, olayın böyle olmadığını ve devam edilmesi gerektiğini söylüyor. Önemli bir sahne olarak otopsi yapılırken kan Doktor'un yüzüne sıçrıyor ve Doktor da artık masumluğunu yitirmiş oluyor.

Film böylelikle son bulurken Nuri Bilge Ceylan her zamanki gibi birçok şeyi ucu açık bırakıyor. Naci’nin hasta oğlu, cesedin otopsi sonucu, kadın ve çocuğun nereye gittiği, Savcı ve Doktor’un arasında geçen diyalog, hepsi açık uçlu olarak bırakılıyor. Yönetmen bunların sonuna nokta koymayarak izleyicinin düşüncelerine bırakıyor.

Film, Nuri Bilge’nin ''S kompozisyon'' ve genel çekimleri ile sadelik içinde seslerin ve Anadolu’nun gittiğiniz her köşesinde duyacağımız diyaloglar ile izleyici ile buluşturuyor.