Merhaba yabancı. Artık sen insanlar için bir yabancısın. Yanımda kağıt, kalem getirdim. Ben derdimi sadece kağıda anlatırım. Bu yüzden çoğu zaman insanlar arasında yalnız kaldım. Yanına küçük bir çam diktim. Haberin vardır sanırım. İnsan doğayla iç içe olmalı diye düşünüyorum. Gözlerimden gelen yaşlar için üzgünüm. Senin ölümün bana birçok şey öğretti. En önemlisini sana söyleyeyim mi? Yazdıklarımı okuyabilirsin diye düşünüyorum. Şimdilik bu dediğime inanıyorum. Her şeyin yaşayanlarla başlayıp ölenlerle bittiğini fark ettim. İnsanlar senin başrol oynadığın filmi izliyor. Bir gece vaktinde iyi bir film izlediğini düşün. Filmin sonunda herkes televizyonu kapatıp başını yastığa koyuyor. Bilmediği bir sonraki günü planlar. Sana böyle oldu. Çok iyi bir oyuncu olduğunu söyleyebilirim. Benim aklımın en kuvvetli köşesinde. Sigara için üzgünüm. Bu satır aralarında kaybolurken sigara yakmamam olanaksız. Her insanı sevmiyorum. Az çok beni tanıdığını biliyorum. İçimdeki o karanlığın farkında olan biriydin. Şimdi ben o karanlıkla baş başayım. Anlayacağın beni artık hiçbir güneşin aydınlatamayacağının farkındayız. Haftada bir ziyaretine gelmem senin için uygun mudur? Müsait olabiliyorsundur umarım. Ben şu sorularıma bile cevap vermen için neleri feda etmezdim? Ölümün önüne geçemiyoruz amca. Senden geriye kalan hafızamda birçok anıdan daha fazlası değil. Ölümü bilemiyoruz amca. Bu konuda benim cahilliğimi bağışla. Senden geriye kalan sadece benim. Dünya'ya bu satırları bırakmak bence saçmalık. Ben sadece kendimi bu şekilde avutan bir ahmağın tekiyim. Neyse, garip bir his çöktü içime. Burası sessiz, burası kimsesiz, burası yetim bırakılmış hırsı boşa çıkan bir çocuk. Benimde burasıyla aynı kabiliyetlere sahip olduğum söylenebilir. Sayfayı elimle kontrol etmem gerekti. Rüzgar seninle olan sohbetimize burnunu sokuyor amca. Sahi, sormayı unuttum. Oranın havası nasıl? Burada kuru bir sıcak var. Önceden bildiğin şeyleri sana hatırlatıyor gibiyim. Can sıkıcı olmamaya özen gösteriyorum. Varsa bir başka yaşadığın yer, eminim o yerin melodisi farklıdır. Burada melodiler paspal, bomboş insanlara verilen mesajlar. Şimdilik hoşça kal. Yanına bir çam ektim. Gelecek sefere kaktüs getirmeyi düşünüyorum. Sana sayfaların en başında "yabancı" dedim. Sakın bu hitabım için üzülme. İnsanların en büyük alışkanlığı çabuk unutmak. İnsan, unutmanın bir tedavi yöntemi olduğunu düşünüyor. En azından ben yaşamak için hatırlamak gerektiğini düşünüyorum. Unutmaya alışkın insanlar hakkında olumlu düşüncelere sahip değilim. Benim algılarım açık olduğu müddetçe hatrımdaki konumunu koruyacaksın. Yine görüşmek dileğiyle.


...


Merhaba yabancı. Artık gelen gidenin sadece ben olduğumu diğer insanların kendi ölümleri dışında kalan ölümleri kısa bir süreliğine kısa bir süreliğine umursadığını fark etmişsindir. Ben garip bir yalnızlığı devam ettiriyorum. Dünya'da bu kadar insanın içinde nasıl garip bir yalnızlığa sahip olduğumu sorabilirsin. Anladığım kadarıyla burada soruları ben sorup cevapları ben veriyorum. Amca bende şimdi bütün gerçekliğimle soruyorum. Yapay bir sosyallik mi samimi bir yalnızlık mı daha iyidir? Kaktüsü zor olsa da buldum. Beğendiğini düşünüyorum. Buradaki derdimi açıklayayım. Ölümün bilinmezliği beni telaşa sürüklüyor. Bir gün bende senin eriştiğin bilgeliğe erişirsem arkadaşlarını yanına bırakmadan gitmek istemem. Kolum kaşındı. Aslında bu yazdıklarımı seninle sohbet ederek anlatabilirdim. Konuşmak daha pratikken niye bunları yazıya dökmeye çalışıyorum? Her kaosu bir yazıya dönüştürmek zorunda değilim. Kendimi kandırayım mı ? Hafiften bir tebessüm ettiğini hisseder gibiyim. İki yolla kendime bir çıkış arıyorum amca. Birincisi Dünya'da herkesin bir görevi vardır. Çoğunluk bu göreve yazgı diyor. Ben yazgıyı görev olarak tanımlamanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Yazgı dediğimiz kavramın bireylerin elinde olmadığı zamanlar olabiliyor. Yazmak, benim görevim. Bir diğer yol, insan hakikati hak etmeye çalışan bir varlıktır. Hakikat olanın iyi ya da kötü olma durumunu tartışacak değilim kendimle. İnançlar göreceli hakikatleri içerir. Benim adıma birçok şeyin göreceli olduğunu söyleyebilirim. Neyse, uzatmayacağım. Benim hakikatim ölüm amca. Ölüm geldiğinde varlığımı yok olarak tamamlamış olacağım. Ölümün bile hak edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu iki yolun nereye varacağı hiç umurumda değil. Dünyalık biri değilim. Kötü hissettiğim zamanlarda kendimi kelimelerle iyileştiriyorum. Çoğu zaman karanlık bir Dünya'ya yelken açtığım söylenebilir. Karanlık bir alanı sende aydınlatmamı istersin diye düşünüyorum. Ne komik değil mi? Kendimi bir şekilde avuttum. Bir ek daha yapmak istiyorum. Benim iyi olmamı sende istersin diye düşünüyorum. Hepsi palavra. İnsan yaşamak için kendini bir şekilde avutmak zorundadır. Hepsi birer palavra aslında. Seni kaybettiğim gün gördüğüm en kötü rüyaya eşlik ettim. Hepsi... Bağırmamak, saçlarımı yolmamak için kendimi zor tutuyorum. İçimde fırtınalar ve hiçbir zaman durulmayacak sular var. İnsan belli bir zaman aralığında bir kütle misali sıkışmış bu aleme. Hepsi koskocaman bir palavra. Galiba daha fazla yapamayacağım. Görüşmek dileğiyle. Koşarak kaçacağım. Eşlik etmek istemiyorum bu dramaya.


...


Merhaba yabancı. Artık bu yabancı edebiyatını daha fazla yapacağım. Geçen koşarak yanından ayrıldığım için üzgünüm. Gerçekleri kabul etmenin zor olduğu zamanlardan geçiyorum. Senin bilgeliğine erişme konusunda ısrarcı değilim. Şu an sahip olduğum cehaleti daha çok tercih etme tarafındayım. Gari olan şu; bu mektupların hiçbirine bir cevap gelmeyecek. Aradığımız kişi şu anda ulaşılacak bir konumda değil ihtarı çekiliyor. Ölümü hak edene kadar yaşamak istiyorum. En azından bu mektupların sonucu görecek kadar yaşamak istiyorum. Dualarımı ulaşacak bir mecraya iletmeni istiyorum. Ben uzun zaman önce duacı olmayı bıraktım. Buranın bir başka yaptırım uygulaması var. Buranın en iyi yaptırımı bir gün bitecek olması. Ne kadar kötü bir hayat yaşasan da ne kadar iyi bir hayat yaşasan da bitiyor. Ben fikirlerimin cehenneminde kendimi yakıyorum. En önemli olanın iyi veya kötü bir hayat yaşamak olmadığını anladım. Önemli olan hayatının ne kadarını istediğin şekilde yaşadığın olmalı. Bu benim için bir gereklilik. Oralarda havaların nasıl olduğunu merak ediyorum. Galiba merakımla kalacağım. Senin için ne iyiyse o iyinin olmasını dilerim. Ulaşılmaz, yapılmaz bir mevzuyla karşılaşınca zayıf insanlar olarak bizler dilemeyi seçeriz. İnsanın elinden gelen dilemekten başka nedir? Hiçbir sey. Senin için elimden gelen hiçbir şey olmaması beni öfkelendiriyor. Çoğu zaman öfkeli ve karanlık bir kişiliğe sahip olduğumu bilirsin. Bu başka bir öfke. Diğer öfkelerin birçoğu dünyalık telaşlardan ibaret. Bir süre sonra öfkem geçecek. Biraz anılardan bahsetmek istiyorum. Bilgisayarımızda bir oyun vardı. O oyunda bir bölümü ne yapsak geçemiyorduk. Bir Cumhuriyet Bayramı sabahı sen geçmiştin. Bölüm sonu canavarı gibiydi o geçilmeyen yer. Oyunu sen bitirmiştin. O sıralar yaş bir daldım. Hala içimdeki o yaş kısmın bir kısmı nefes alıyor. Dramatik bir oyundu. Hararetli bir aşk hikayesinin ardından kadın ölüyordu. Drama dediğimiz olay bu olsa gerek. Üzülmüştüm. Çocukluk duyguları diyelim. O saf ve berrak duygular. Her zaman gözümde farklı bir figür oldun. Hala öylesin. Senin fiziksel varlığını koruyamamak benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Kötü manada söylemediğimi biliyorsun. Ben yaşıyor oldukça şimdiki zamanda, zihnimde her zaman yer edindiğini bilmeni isterim. Bu mektupları niye yazdığımı şimdi daha iyi anlıyorum. Her şey bir gün bitecek. Bittiği zaman fiziksel olarak yok olacağız. Fikirsel, yaşamsal fonksiyonlarımın içine seni katmak istiyorum. Oyunun ismini yazmayı unutmuşum. Max Payne. Dediğim gibi insanın düşünüp kılıf bulamayacağı pek az konu var. Belki yok. Benim için uzaklaşma vakti. Konumun sabit. Geleceğim bir gün tekrardan. Şimdilik bir daha gelmek dileğiyle. Hoşça kal.


...


Merhaba yabancı. Umarım ölüme yabancılık çekmiyorsun. İnsan üzerinden biraz zaman geçince her şeye adapte olan bir varlık. Ben ayak uyduramıyorum. Acaba insan değil miyim? Karanlık biri olduğumu biliyorsun. Karanlığa alışkanlık kazandım. Her hafta buraya gelmemin nedeni bu konular hakkında hasbihal edeceğim insan sayısının yetersizliğindendir. Sonsuz bir yaşamın insan üzerinde olumsuz bir etki bırakacağını düşünüyorum. Bir insanın yüz yaşına kadar sağlıklı yaşadığını düşünelim. Görevlerini yerine getirince geriye ne kalacak? Aşkın bile sonsuz olmadığını düşünüyorum. Şu zamanlarda aşklar bile günübirlik duygulanmalardan ibaret. Sayfaları rüzgar karıştırırken bir sayfayı boş bıraktığımı fark ettim. Ne kadar görev adamı olursak olalım ölüm geldiği vakit ölüm, biz insanları görev adamlığından görevsiz yalnız insanlara terfi ettireceğinden kuşku duymuyorum. Bu fikri ben kabul ediyorum. Sen bu fikrin vücut bulmuş halisin. Çam yerini sevmiş. Kaktüs ilerde olacak sulu havalara karşı var olma davasında inatçı birisi olur umarım. Bugün ziyareti kısa tutmak zorundayım. İnsanız sonuçta. "Hayat devam ediyor." avuntusuyla kendimizi avutmamız gerekiyor. Şimdilik ne zaman biteceği belli olmayan görev adamlığım devam ediyor. İşimden ayrılınca haberdar olursun. Haftaya görüşmek dileğiyle.


...


Kalem kontrol. Kelimeler orada mı? Başlayalım mı? Kayıtta mıyız? Merhaba amca. Bu tavırlarımdan dolayı kötü olduğumu düşünmemeni istiyorum. Stabil ilerleyen her şey bir süre geçince bendeki değerini yitiriyor. Sana biraz hayattakilerden bahsedeyim. Anlam veremiyorum dışarıdaki yüzlere. Anlam veremediğim bir mevzuyu anlamlı hale getirmenin anlamsız olacağını düşünüyorum. Neyse, anlatayım. Her şey, farkında olduğun her şey bıraktığın yerden devam ediyor. Sabah uyanık yüzler akşamın gelmesini bekleyen yüzlere dönüşüyor. Kısır döngü. Benim geceyle olan kavgam devam ediyor. Düşünmek için en uygun zamanın gece olduğunu düşünüyorum. Yaşadığım o günü falan değerlendirmiyorum. Merak etme, o kadar dünyalık olmadım. Kalemi değiştirdim. Fark etmişsindir. Yüzeysel bir yaşam anlatımı için üzgünüm. Çocukken beceriksiz olduğumu düşünürdüm. El becerimin yeterli olmadığına inandırıldım. Bunları sana niye anlatıyorum? İlkokuldayken aptal öğretmenimiz bizden maket ev tasarlamamızı istedi. Niye "aptal" dediğimi anlatayım. Şiddet kokan bir ruh hastasıydı. Şimdi niye ruh hastası dediğimi açıklamak istemiyorum. Kibritten maket bir ev yapmıştın? Hatırlıyor musun? Ölüm, yaşam hakkında bilgelik getiriyor mu? Bu sorunun cevabını bilmek isterdim. Öğrencilerini döven bir aptalın öğretmen olması mı gerekiyor? Çocukları aşırı şefkatle yetiştirmek ne kadar doğruysa çocuklara şiddet uygulamakta o kadar doğrudur. Bu iki kalıbında ironik bir şekilde yanlış olduğunu düşünüyorum. Saf, Dünya'dan bihaber bir ürün ve şiddet görmüş bir ürün icat edilirken kullanılan malzemelerin tam kıvamında olmadığını söylemek istiyorum. Birey, toplumun yetiştiriciliğini yaptığı yöresel bir üründür. Bazı yerleri karaladığımı görüyorsun. Ben öyle düşünüyor da olabilirim. Bazen duraksıyorum ister istemez. Ölüm bir gün benimde sonumu getirecek. Benim sana geldiğim gibi birkaç kişi ziyaretime gelebilir. Hep bir hastalık var içimin bir yerlerinde. Bu hastalık bir gün bitecek. Ahireti burada arayanlardanım. Adaleti, sevgiyi, nefreti.. Cennet ve cehennem içine karıştığımız insanların içinde. Hepimiz birer misafiriz. Misafirliğin kısası makbuldür. Günü geldiğinde kendi inandığımız hakikatleri sırtlanıp gideceğiz. İnsanlar kendi hakikatlerini kabul eder. Kabul edilen herhangi bir hakikatin diğerleri tarafından işgal edilmemesine çoğu zaman izin vermezler. Hakikatler bir nevi insanlar tarafından anlamlandırma gayretini karşılık bulmasıdır. Hal böyleyken insan neden anlamsız bulduğu bir hayatı devam ettirmek istesin? İstemeyebilir. Bu satır aralarında ikimize dair pek az şey olduğunu düşünüyorum. Konudan atlamamak istediğim için bitirmem gerekiyor. Belki sana bu yazdıklarım bir şeyler hissettirmiştir. Hayat olasılıklarla yürümüyor. Her geçen gün yavanlaşmaya kendini mahkum ediyor. Olasılıklar gizem yaratır. İnsanın aradığı da gizem değil midir? Bilmiyorum. Değişik bir mevzunun içine düştük. Neyse, gitmem gerekiyor. Yazamayacağım. Şimdilik hoşça kal. Yine görüşmek dileğiyle. Yokluğumda çam ve kaktüse iyi bakar mısın?


...


Merhaba amca. Şu an yazdığım şu kelimelerin senin bulunduğun yerde bir geçerliliği var mı? Geçerliliği olduğunu düşünmek zorundayım. Olmasa ne olur? Kendimi tedavi etme avuntusuyla kendimi avuturum. Bu kötü bir bahane. Ben kendimi tedavi etmek istemiyorum. Senle kendime vaat ettiğim bir ortak noktada buluşmak istiyorum. Bu sorularımın temel sebebi bilme arzumun her zaman içimde daha baskın olmasıdır. Bilmeyi, inanmaya tercih ederim. İnanmak, zayıf bir eylemdir. İnanmanın içinde inanan tarafından oluşturulmuş büyük zayıflıklar bulunur. Ferdi Özbeğen mükemmel bir adam. Sende biliyorsun kim olduğunu. Bu aralar sesinin fanatiği olduğumu söyleyebilirim. Büklüm büklüm dinler miyiz? Dinlemeliyiz. Gitmeden önce kesinlikle açacağım. Yetişkinlerin oyuncakları var. Araya gitmek lazım. Her şeyi anlatırken hiçbir şey anlatmadığımı fark ettim. Israrla bu şekilde devam edeceğim. Hepimiz elimizdeki oyuncaklara mahkumuz. Bu oyuncakların şimdilik iyi birer arkadaş olduğunu düşünüyorum. Sanal bir gerçeklik yaratıyor. Oyuncaklar sayesinde daha az sıkılıyoruz. "Yaşasın can sıkıntısını alan küçük oyuncaklar." demeliyim bence. Bu ironik bir slogan. Her şeyin ulaşılabilir olması; şeylerin insana ait bir önemi olmadığını, zamanla yitip gidecek bir öneme sahip olduğunu gösteriyor. Anlamlı bir cümle olmadığını düşünüyorum ancak her şeyin anlamlı olması gerekmiyor. Bir cümle daha bırakıp Ferdi'ye gidelim. Her şey her zaman anlamlı değildir. Bir olayın, insanın, kavramın kısaca hayata dair olanın her zaman anlamlı olması zayıf bir beklentidir. Bireyin dışında kalanları anlamlandıran ya da anlamsız kılan yine bireyin kendisidir. Bir insan içinde birden fazla insan içinde bu geçerliliğini ilelebet koruyacaktır. Bir cümle derken birden fazla cümleye kurban gittim. Şimdi sahneyi Ferdi'ye bırakıyorum. Şarkı biter bitmez gideceğim. Görüşürüz, yine gelmeye çalışacağım.


...


Mavi kalem. Birazdan kalemin dili açılacak. Motorunun ısınmasını bekliyorum. Ağır olmayan kelimelerle başlamak gerekiyor. Kaleminde bir canı var. İstop edebilir. Uzun gecelerim oluyor bu aralar. Merhaba demeyi unuttum. Merhabaların geçmediği diyarı selamlıyorum. Nasılsın çocukluk kahramanım? Alakasız bir konuya değinmek istiyorum. Mavi kalemin farklı bir çekiciliği var. Kırmızıya göre farklı olduğunu söyleyebilirim. Yanlış anlamanı istemem. Sensiz geçen kaçıncı gün haberdar değilim. Ne değişti? Merak ediyor musun? Bence farklı bir lezzetin gerçek tadına varan önceden tattığı lezzetleri önemsemez. Değerli yalnızlar diyarı sahipleri, mevzunun yemek olmadığını alt yazıyla geçmek istiyorum. Her şeyi fazla anlamaya başladığımız zaman yaşamın sıkıcı bir ritüelden daha fazlası olmadığını fark ederiz. Hak veriyor musun bana amca? Hak versen bile haklılık durumumu dürüst bir şekilde yüzüme vurmayacağından eminim. Haklılık yaşadığım bazı durumlarda depresif bir ruh haline doğru yolculuk ettiğimi biliyorsun. Şimdi biliyorsun. Komik bir cümle kurayım sana. İnsanları mutlu etmek istiyorsan insanlara duymak istedikleri cümleleri söyle. Nerede gülümsemeler? Gülmen için illa mizah dolu konuşmalar mı yapmalıyım? Benim mizah anlayışım şimdilik bu. Komik olmasam bile gülelim. Yaşam adına henüz hiçbir kesin fikir sahibi olmadığım için gülelim. Amca özür diliyorum. Kafamın içindeki fikirlerin yemek arama saati gelmiş herhalde. Kafamın içi mükemmel bir şekilde ağrıyor. Beş para etmez fikirlerimin beş para etmez sahibiyim. Mezarının başında olmamın iyi ve kötü tarafları var. İyi olan taraf sana olan her şeyi anlatıyor olmak. Bir de istediğim şeyi özgürce yazıyor olabilmek. Kötü tarafıysa sorularımın hiçbirini cevap alamıyor olmak. Bu da senin mizah anlayışın anlaşılan. Baş ağrısından dolayı fazla durmayacağımı söylemek istiyorum. Umarım bu ani gitme kararı sende bir burukluk yaratmamıştır. Çam ve kaktüsün durumları şimdilik iyi. Kaktüsü kışın soğuğunda katledilmesinden şüphe duyuyorum. Kaktüs hangi havaları sever bilmiyorum bile. Ben şüpheci ve şüphelerini hep yarım bırakmış bir adamım. Bu durumu şimdiye kadar senden gizledim. Her şeyin en az bir defa üzerinde düşünülmesi gerektiği kanısındayım. Yaşamın kapsayan her şeyin en az bir defa şüphe duyulması gerektiğinin tarafındayım. Aynı fikirde olmak zorunda değiliz. Fikirler bazıları dışında birliktelik kurulamayacak kadar görecelidir. Toplumun kolektif bir zeminde buluşması gerektiği tek mevzu insanlık. Başım fena bir şekilde ağrıyor. Bu durumunda göreceli olduğunu düşünebilirsin. Bu konuyu bir sonraki olacak görüşmemize ertelemek istiyorum. Işıklar seninle olsun. Yine görüşmek dileğiyle kahramanım.


...


Mavi kalemin yazdığı kelimelerin daha masumca olduğunu düşünüyorum. Merhaba yabancı. Cevabını bilmediğim soruların ilkini sormak istiyorum. Çam ve kaktüsün durumları şimdilik iyi. Merak etme. Termos ismini verdiğimiz bir eşya vardı. Hatırlar mısın? Bilmediğim, emin olamadığım birçok şey var. Sürekli sana eskiden bildiğin bu ütopya hakkında sorular yöneltiyorum. Ölüm yaşamdaki bütün tabuları yıkar. Yeni başlangıçlar için bitmiş sonları umursamamak gerek. Önemsememeye ve umursamamaya aynı yerden bakamıyorum. İki eyleminde benzer yanları var. Sorumu unuttum. Sormayı değil soruyu unuttum. Telaşlı olduğumun farkında mısın? Önemi yitip giden bir şeyin artık insanda herhangi bir karşılığı olmadığı kanaatindeyim. Bir şeylerin umursanmaması için insanda kötü hikayeler canlandırması gerekiyor. Bu taraftan bakınca belki bir farkı olduğunu görürüz. Kendi kendime " Ben ne saçmalıyorum?" diyorum. Farklı olan şeyin insanda bıraktığı ya da bırakmadığı duygulardır. Ne anlatıyorum ben? Kahvemi yanımda getirdiğime göre tüttürme olayına kaldığım yerden devam edeyim. Bir görüş dışında sigara içmediğimi fark etmişsindir. Ne büyük irade göstergesi! İzninle yakıyorum. Arada dalıp gittiğimi fark ettin, değil mi? Nasıl başladığını bilmek istersin? Aklıma herhangi bir şey geliyor. Düşünmeye başlıyorum. Birkaç dakika içinde artık hiçbir şey düşünemeyecek kadar yorgun olduğumu fark ediyorum. Öylece izlemeye başlıyorum gözümün önünde canlanan o canlı boşluğu. Şu an en nefret ettiğim şey mavi kaleme bu kadar övgü dolu sözler sarf etmişken yazma konusunda bu kadar isteksizlik içerisinde olmasıdır. Bu canlı boşluk çoğu kalabalıkta bile karşıma çıkıyor? Deliriyor muyum? Sanmam. Aklı olduğunu düşünenlerin bu kadar yoksunluk içerisinde olmasını izlerken delirdiğimi düşünmenin anlamsız olduğunu düşünüyorum. Kahve bitti. Sigara bitti. Her şey bitiyor. Elbet bitecek. Ne bekliyoruz? Sonsuz bir dünyalık olmayı mı? Bitmesi manidar. Elimde olanlarla bitmesi bu manidarlığa sevgi duymamı saglayabilir. Kaçıyorum, merak etme. Koşmayacağım. Yine görüşmek dileğiyle.


....


Kalem övmeyeceğim. Kelime israfına ne kadar karşı olduğumu bilmeni istiyorum. Artık soruların gerçeklik boyutunda cevapsız kaldığını fark ettim. Hayal dünyamız sayesinde şu an kendi konfor alanımızı yaratmakta güçlük çekmiyoruz. Ben çok gerçekçi bir adam olmayı tercih ettim. İnsanın seçimleri nasıl bir hayat yaşayacağına dair yol haritası çizer. Sıkılıyorum şu içinde fikir barındıran cümlelerden. Hayat konusunda insanlara nasihat dağıtan din adamları gibi oldum. Niye? Her şeyin bir gün dalından kopup toprağa karışması gerekiyor? Anlam veremiyorum. Kalem bir şeyler karalamak istiyor. Sorunsa benim kalem kadar istekli olmamam sanırım. Sana karşı bir şeyler karalarken aklımda hiçbir zaman cevabını alamayacağım soruların olmasından sıkıldım. Kabul etmeme hastalığına kapıldım. İnsanlar dönüp kahkalar savuruyor. İnsanları şu an neye benzettim biliyor musun? Ölüm geldiği vakit sonbahardaki bir ağacın yapraklarına ne kadar benziyoruz. Yaprağın birinin düştüğünü düşün. Diğer yapraklar ağaçta kalmaya devam ediyor. Sadece yapraklardan farkımız, görünür bir düşüş olmalı. Nereden biliyoruz? Bir yaprak yere düştüğünde diğer yaprakların canı yanmadığını nasıl biliyoruz? Zannımca bu soruyu hiçbir akıllı cevaplamak istemez. Bu bir deli sorusu. Amacım senin yasının diğer insanlar tarafından tutulması değil. Bu da bir deli isteği olsa gerek. Bir kenara itilmişim. Sadece ben ve aklımdaki fikirlerim var. Pardon! Sadece ben varım. Bilmediğim soruların cevabını arıyorum. Ben bu amaçsız yerin amacını arayan bir ahmağım. Toplumun gözlerinin açılması için bir adak olması gerekiyor. Doğrucu günah keçisi gibi düşünebilirsin. Ben o keçi olmayı istiyorum. İsyankar koromun müzik zevkini insanlara dinletmek istemiyorum. Bu yazının devam etmesi durumda ortaya iyi şeyler çıkmayacak. Sıkılmış, isyankar bir adamın kaleminden şimdilik iyi şeyler beklememeliyiz. Görüşürüz, kahramanım. Galiba Dünya'da takılı kaldım. Bari bırakın yaşayım. Yaşarken değer biçmediğim değersiz hayatımı. Saçmalamaya başladım. En iyisi gitmek olacak. Yine görüşürüz.


...


Merhaba yabancı. Artık kararımı verdim. Ulaşılamaz olan benim. Her yerden sana bir şeyler anlatabilirim. Şu kuru öksürükten kendimi bir türlü kurtaramıyorum. Doktora gitmedim. Kendime olan güvenimi kaybettiğim zamanlar oluyor. Nedendir bilemem. Ellerim acıyor. Sırf bir şeyler karalamak için bu acıyı hissetmiyorum. Sen neler yapıyorsun? Nasılsın? Sorularımın askıda kaldığının farkındayım. Aramızda aşılamayan örülü duvarlar var. Sanat yapan için çoğu zaman sefaletten başka bir şey getirmemiştir. " Ne gerek var?" diyorum. Bir çıkarım yok. İnsanlar getirisi düşük bu hisse senedine neden sermaye yatırsınlar? Kitap almak, okumak insanlara ne kazandırıyor? Dünya'nın üzerinde çalıştığı konunun materyalist pragmatizm olduğunu söyleyebilirim. Bu yüzden insanlar birkaç sayfaya, kurguya, edebiyata para harcamazlar çünkü bu saydıklarımın üzerinde çalıştığı konuya bir faydası olmayacağını bilirler. Sahip olmak, eşyalar, lüks, insanlara nesne olarak bakış açısı oluşturmak değer biçmek günümüzün hastalığıdır. Soğuktan donan bir insanın mont mu yoksa kitap mı alması gerekir? Mont alması gerekiyor elbette. İyi bir örneklem olmadı. Hem günümüzü yansıtmıyor hem de anlatmak istediğim konuya değinmemeyi tercih etmiyor. Beş monta sahip bir insan düşünelim. Altıncı monta mı sahip olması lazım yoksa kitap alması mı? Günümüzün hastalığı altıncı monta insanın gitmesi gerektiğine inandırıyor çünkü insanlar tanımak istedikleri insanların kafasındaki dönen lüksten değil üstündeki lükse daha önem veriyor. Ben bu durumda neredeyim? Üretim, tüketim içindir. Kimse tüketimi olmayan bir ürünü üretmeye devam etmez. Sanat tüketime muhtaç değildir. Sanat bir nebze insanın içindeki deliliktir. Elimizde satılmayan bir kitap yazarı var. İlk kitabını bastırdı. Geçen süre zarfında hüsrana uğradı. İkinci kitabı kovalamak mı yoksa başka seçenekleri kovalamak mı birey için daha akıl karıdır? Olması gereken diğer seçenekleri kovalamaktır. Sanat bir nebze olsun insanın içindeki deliliktir. Bir yere ulaşmaya çalışmıyorum. İnatçı, azimli bir kişiliğe sahibim. Bu deliliği arkadaş bir süre devam ettirdi. Beşinci kitabını sen gittikten birkaç ay sonra çıkardı. Hala elle tutulur bir sonuç yok. Soruyu tekrar yazmama gerek yok. Hala bu işe devam ediyorsam bir nebze deliliğim üstüne ekleme yapmıştır. Sanatla ölüm arasındaki ilişki benzerdir. Birey için iki kavramında belirsiz olduğu aşikardır. Sanatçının ne zaman, nerede, nasıl yankı uyandıracağı bilinmezdir. Ölüm içinde bu soruların belirsiz olduğu bellidir. Sanatçının yapması gereken iki seçeneği vardır. Yelkenleri suya indirmek ya da deliliği yukarıya tırmandırmaya devam edecek. Ne için vazife edinmeli bu deliliği? Önceki sayfalarda geçen bir soruyu tekrar hatırlatmak istiyorum. Sanat ne için yapılmalı? Toplum için mi? Sanat için mi? Bireyin kendisi için mi? Cevabı basit. Sanat tarihten bu yana yapan bireylerin Dünya'da duyduğu, gördüklerini, hissettiklerini anlatması için var olmuştur. Bu durum bireyin sanat ve toplumun üzerinde bir nasihatçı olduğunu gösteriyor. Ben kimsenin üstünde olmayı tercih etmiyorum. İnsanların benim kalemimden çıkan herhangi bir cümleyle kendine yaşam haritası oluşturması gerektiğini doğru bulmuyorum. Bir yere sığınmak, bir yerde koloni halini almak, bir ortak yerde nefesler tüketmek çoğu zaman bana göre değil. Ayak uydurmayı bilen biriyim fakat çoğu zaman ayak uydurma durumunu isteklerim doğrultusunda yaptığım söylenemez. Rollerini iyi oynayanların meydanlarında sahne almayı reddediyorum. Bana düşen sahneyi izlemek, sahneden algıladığım kadarını satır aralarına dökmek olacaktır. Algıladığım şeylerin doğru olup olmaması tartışma konusu şimdilik tartışmaya açık değildir. Doğruluk bir çeşit komplo teorisi üretmektir. Epey bir yol aldık. Yazdıklarımı okuduğun, zaman zaman katlandığın için teşekkür ediyorum. Bir sonraki görüşmemiz diğer yabancıların olduğu bir yerde olmayacak. Görüşürüz çocukluk kahramanım.


...


Merhaba yabancı. Umarım bu temiz sayfaları kirletmeye değer şeyler yazıyorumdur. Hasta değilim artık. Bir süre hastane köşelerinde gezmekten kendimi alıkoyacağım. Hastane köşelerini senden daha iyi bilen biri yoktur sanırım. Belki vardır. Geçenlerde telefonuna aylar sonraya aldığımız randevun geldi. Mesaja uzun süre bakakaldım. Gözlerimi geri çektim. Etrafa bakındım. Şimdilik ben her geçen gün daha çok nefret ettiğim Dünya'nın hastasıyım. Her şey bir bilge tarafından ayarlandıysa ne haddimize bu bilgeye bilgelik taslamak! Üzülmek, mutlu olmak, nefret etmek anlık atraksiyonlardan daha fazlası değildir. Her zaman üzülerek, nefret ederek, mutlu bir şekilde yaşayamam. Bu duygu durumum benim değişken eşyalarla kurduğum ilişkilerden daha fazlası değildir. Bu durumların içinde olmamı sağlayan ben değilim. Benim dışımda var olanlarla kurduğum bağlantılar. Hepsi bu. İnsan umut etmek istiyor. Neyin umut edilmesi gerektiği insandan insana değişiklik gösteriyor. Bir noktalama işaretinde hata yaptım. Görmüşsündür. Daha nice hatalarım olacak. Büyük hatalar yapacak kadar aciz değilim. En büyük hatam; farkındalık ve bilinçliliktir. Her şeye bir açıklama bulmak, anlam yüklemek zorundayım gibi hissediyorum. Her sorunun mutlaka bir cevabı olmalıdır. Yaşam için olanların cevabını arıyorum. Ölüm için olanların zihnimde tam bir cevap bulduğunu söyleyemem. Ölüm bir boşluk, önemsizlik, belirsizlik göstergesidir. Yaşam için yapmakta kendime şart koştuğum eylem bilmektir. Ölüm içinde elimde kalanların umut etmek ve inanmaktan başka bir şey olmadığına karar verdim. Yaşama yarışına girmeden önce bir yerde olabilirim veyahut tam manasıyla anlayacağım bir yer yoktur. Hatırladığım tek şey geçen günler. Günlerden öncesi ya da sonrası için akıl yürütmenin olanaksız olduğu kanaatindeyim. Yanılabilirim, belki şu an yanılıyor olabilirim. İzninle kendime biraz çay koyacağım. Her şeyi ihtimal dahilinde görmek, her şeye şüphe ile yaklaşmak insanı kaosa sürüklüyor. Nereden bildiğimi sorma bana. Kendi düzenli, standart bilinmişliği yaratmak oldukça güç. İnsanların bir standarta sahip olduğunu düşünüyorum. Stabil olanın düşünülmeden kabul edilmesini doğru bulmuyorum. Kitleler her zaman doğruya hizmet etmezler. Tarihten örnek vereyim. Hitler'i kitleler kabul etti. Günün sonunda yanlış bir insana sahip çıktıkları fark ettiler. Şimdi aynı kitlenin mirasçıları Hitler hakkında hiç iyi düşünceler içinde değiller. Bir toplum bilinen ya da öngörülen bir yanlışta demokrasi ya da benzer yollarla ısrarcı oluyorsa günün sonunda ısrarcı olunan yanlışın toplumun kötü kaderi için ev sahibi olması kaçınılmazdır. Dünya yeni bir savaşa hazırlanıyor. Her televizyon kanalında nükleer füzelerden bahsediliyor. " Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürme" söylemi gelecekte " insanın aklına nükleer füze düşürme" söyleminin yerini alacaktır. Birini öldürmek ya da birden fazla kişiyi öldürmek arasındaki yegane fark niceliktir. Cinayetler insanlar arasında olan küçük savaşlar; savaşlar toplumlar arasında olan büyük yıkımlardır. Birini öldürmek kötü müdür? Kötünün ve iyinin insanlar tarafından belirlendiği aşikar. İnsan için önemli olan ölmek değil yaşamaktır. Bu durum iyi olanın ölmek yerine yaşamak olduğu göstermektedir. Birini öldürmek insanlar tarafından belirlenmiş iyi için kötüdür. İnsanın diğer türler arasındaki en önemli farklarından biri uyumdur. İnsan tarih boyunca yaşamaya, yaşatmaya, varlığını devam ettirmeye uyum sağlamıştır. Ölüm insanın bulunduğu rasyonel durumdan irrasyonel duruma geçişini sağlar. İnsan rasyonelliği sayesinde hala formunu devam ettiriyor. Yaşam için olan rasyoneldir. Bu yaşam faktörü çoğu zaman insanı da rasyonel bir canlı haline dönüştürür. İnsan tam manasıyla rasyonel bir varlık mıdır? Maalesef. Bu sorunun cevabını bulmanın çok kolay bir yolu var. Birkaç tarih kitabı kurcaladığımız vakit insan kendi türü için her zaman olması gerekeni yapmamıştır. Sevgi, merhamet, paylaşmak, mutlu olmak, mutlu etmek, saygı duyan ve duyulan olmak insan için iyidir. Kin, nefret, düşmanlık, haset ve benzeri duyguların kötü olduğu kanaatindeyiz. Her insan içerisinde bu durumlardan zaman zaman birkaçını bulundurur. Buradan sonuca ulaşmanın mümkün olduğunu görüyoruz. İnsan kendi yarattığı iyi ve kötünün mutlak taşıyıcısıdır. Her yerde farklı farklı kıyamet hikayelerinden söz edilir. İnsanların bilmesi gereken şeyin bu taşıyıcısı olduğu kötülüğün sonumuz için bir gün tersinden kalkması yeterli olacaktır. Mavi kalemimle daha fazla temiz sayfa kirletmeyeceğim. Etraf yeteri kadar karanlık. Şimdilik bu kadar yeterli. Yine görüşmek dileğiyle çocukluk kahramanım.


...


Merhaba yabancı. Arta kalan zamandan arta kalanım. Yaşamak, konfor altında bir gelecek yaratmak için çok çabalıyoruz. Emeğin değeri yok bu diyarda. Bu durumun iki sebebi var. Birincisi emekçinin, verdiği emeğin hakkını gözetmekten kendini muaf tutması. İkinci nedeniyse kendini muaf tutan emekçinin hakkını gasp etmekten korkmayan kendini adaletten muaf tutmuş canlı organizmalar. Küfür etmekle, yaygara çıkarmakla bir şeylerin değişmesinin zor olması da cabası. Kötü olan, insanların algılarının yeteri düzeyde olgunlaşmamış olması. Daha kötüsü olgunlaşmış algının topluluk tarafında kendine bir yer bulamıyor olmaması. Ne kadar düşünceler havuzunda yüzsek de yerini bulamayan hiçbir düşüncenin yeryüzünde yeri yok. Önemli olan düşünmek değil. Önemli olan düşünülen fikrin toplum tarafından kabul ediliyor olmasıdır. Geçen günlerde anladığım kadarıyla hayatıma, geleceğe dair zihnimde en ufak umut kırıntısı yok. Umut etmek ve beklenti içerisinde olmak aynı şeydir. Umut, beklenti temelli bir duygudur. Hayatımda sürekli tekrar eden kısır döngülerden sıkıldım. Çevremdeki insanların bana " Şükret." demekten başka bir faydaları olmadığını söyleyebilirim. Elimde olan tek şey her geçen gün kendini bitirmeye hazırlanan bir beden. Şükretmenin benim bahçemde bir tane bile ağacı yok. İşlerimin rayından gitmeyen bir trene dönüşmesi bu olmayan ağacı bahçeme hiç ekmeyeceğimi gösteriyor. Yazarlar konusunda hep bir hikaye anlatılır. İyi yazarların çoğu zaman kendi zamanında değer görmediği söylenir. Kendimi bu şekilde avutmayı reddediyorum. " Bir gün her şey güzel olacak." kalıbıysa güzel bir slogan olmaktan öteye geçmedi. Geçer belki. Bugün yanına şikayetçi geldiğim için özür dilerim. Şu iyimserliği göstereyim. Bu deveyi her ne pahasına olursa güdeceğim. Genel anlamda düşüncem bu. Maksadım birkaç insanın beğenisini kazanmak olmamalı. Maksadım herhangi bir konumda kendime yer ayırmak olmayacak. Fikirlerin değer görmesi için toplum tarafından benimsenir bir vaziyette olması gerekir. Asıl soru şu olmalı; fikirlerin içinde var olduğu toplumda bir değeri var mı? Sanmıyorum. Fikirler tüketilebilir, satın alınabilir değildir. Fikirler ister dogmatik olsun ister pragmatik olsun yaşanan bir konumda kendine yer bulacaktır. İnsanların ne kadarı fikir sahibidir? Hepsi. Her insanın mutlaka yaşama dair bir fikri vardır. Bu fikirlerin ne kadarı sahip olanların? Bu fikirlerin ne kadarı insanlara hizmet ediyor? Sorularımı açıklama gayretine girmeyeceğim. Hiç iyimser bir açıklama olmayacağını biliyorum. Bazen yere uzanıp gökyüzünü seyrederim. Gün içinde herhangi bir boşlukta yapıyorum bu aktiviteyi. Bir anda konuşmaya başlarım. " Keşke Dünya biraz bile olsa benim istediğim gibi dönse. " derim. Olmuyor. Belki olacak. Bilemeyiz. Cami avlusuna bırakılmış çocuk muhakkak kendini var edenlere yetim kalacak. Etrafında kalabalıklar ve atıştırmalık kahvaltılıklarla yaşayacak. Günü gelince bir sokakta adımlayacak. İstediği gün gelince Dünya'da adı kalmayacak. Yine de kendi adıma iyi şeylerin olduğunu söyleyebilirim. Yaşamak için değecek şeylerden bahsediyorum. Kalem alışkanlığım her geçen gün potansiyel kazanıyor. Sanata olan sevgim her şeyin önünde geliyor. Bir insanla birlikteliklerimin günü gelince söneceğini biliyorum. Basit tabiriyle insan ne için yaşıyorsa o şey için ölmeyi reddediyordur. Bazıları sadece yaşar. Ne için yaşadığını, kendisi için neyin önemli olduğunu pek fazla düşünmezler. Her insan muhakkak başka bir insanda iz bırakacaktır. Kaçınılmaz olan bu. Bu izler, bir yerimizin kesilip yara haline dönüşmesi ve eskimiş halini alması için geçen zaman kadar kısadır. İnsan unutulmaya mahkumdur. Hayatı zaman yaşar. İnsan sadece zamana verilmiş bir teselliden ibarettir. Aristo zamanında yaşayan bir işçi mutlaka bağlantıda bulunduğu insanlarda bir iz bırakmıştır. İz bıraktığı insanların kefenini cebine alıp bırakıp gitmesiyle bıraktığı iz sözünü ettiğim yara gibi yok olmuştur. Sanat adamlarının bıraktığı yaraların henüz bir tedavisi bulunamamıştır. Elbette her insan önemlidir. İnsanın yaşaması için kendini önemli bir konumda tutması gerekir. Her insanın muhakkak bir görevi vardır. İnsanları kalemle kırmayı sevmiyorum. " Şu insanlar önemlidir, şunlar önemsizdir. " kalıbıyla hareket etmenin toplumda öteki haline dönüşmüş topluluklar yaratmaktan başka bir işe yaramayacağını biliyorum. Sanatın amacı, yapılan iş lezzetliyse yapanı kalıcı hale getirmektir. Olay tamamen şu; insanın anlam arayışını destekleyen her çalışma kalıcı izler oluşturmak zorundadır. İnsanlık tarih boyunca anlam arayışında olmuştur. Yerini bulmuş anlamsa gerek birey için gerekse toplum için hakikati oluşturur. Her konuda hakikat bulmanın imkansız olduğuna dair inançlarım hala kırılamayacak kadar sağlam. Her şeyi anlamlandırmak, rasyonel bir zemine oturtmak imkansızdır. Bazı olguların akıl dışı ( irrasyonel) olması insanlık için kısmen caziptir. Her şeyin sahibi olmak imkansız olduğu gibi basit nesnelerin, fikirlerin sahibi olan insanların saçma kibirlerini düşününce her şeyin sahipliği herhangi birine verilince nasıl bir kötülükle karşı karşıya kalacağımız bellidir. Bilinçsiz güç, despotluk doğurur. Demokrasinin iyi temellere oturtultulduğunda insanlar için iyi bir yönetim biçimi olduğunu düşünüyorum.  O yüzden krallığın, şeyhliğin, dinci yönetimlerin eskimiş bir yönetim tarzı olduğunu söyleyebilirim. Demokrasinin iyi temellere oturtulması gerektiğini söylemiştim. Basit bir şekilde anlatıp ilerlemek istiyorum yabancı. Dünya'da halklar için olan demokrasiyi destekliyorum. Yöneticilerin kendine değil, halka hizmet etmesinin taraftarlığını yapacağım. Halkın içinde " Devletimiz var olsun" diyen insanlar görüyorum. Yeryüzünde varolmayan bir yapılanma görebiliyor muyuz? Halk varolduğu, bilinçlendiği, algılarının açıldığı takdirde halk tarafından oluşturulmuş devletinde var olma ihtimalinin artacağına kalıbımı basarım. Bu klişe sözün altını doldurarak iletmek istiyorum. Halk var olsun, çağın gerektirdiği görevleri yerine getirsin. Muhakkak devlet varlığını sürdürecektir. Övgünün hakkını hak sahibine bırakma ve yazıyı noktalama zamanı geldi. Mustafa Kemal Atatürk; liyakatsiz, işlerliğini yitirmiş, adaletsiz bir yok oluştan; yeni, halkçı, demokratik bir oluşum için hayatına adamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi tarihinden Atatürk reformlarını çıkarırsak geriye elimde kanlar içinde kalan Orta Doğu kalır. Bazı kendi bilmezleri dışarıda bırakırsak Atatürk bu milletin öz evladıdır. Bir ek parantez açayım. Atatürk kendisinin abartılmasını istemeyen liderlerden birisidir. Atatürk tartışmaya kapalı değildir fakat bu kadar sorunuyla boğulurken toplum geriye dönük sorunları bir kenara bırakıp ileriye dönük sorunlara odaklanmamız gerekiyor. Bir millet ne kadar ileriye dönük hareket ve atılımlar içerisinde olursa kendi bekası da o kadar ileriye dönük olacaktır. Şimdilik ben gidiyorum yabancı. Yazmanın benim açımdan bir kemoterapiden farksız olduğunu söylemem gerekiyor. Bu durumda bana olan yardımlardan dolayı küçük bir teşekkürü minnet borcu olarak görüyorum. Her ne kadar farklı konulara değinsek bile yazmanın keyfiyetini bir kez daha yaşadığımı söylemek isterim. Yine görüşmek dileğiyle çocukluk kahramanım.



...


Merhaba yabancı. Nasılsın? Nerelerdesin? Beni duyuyor musun? Her sessizliğin huzur vermediğinin farkındayım. Ne kadar çabalasam da sonumun çürümeye aşık bir kadavra olacağını biliyorum. Ölüm gerçeği kendime " Bunca şeyin bir önemi yok." cümlesini kurduruyor. Hiç iç açıcı bir fikir değil. Yaşama olan istikrarlı inançlarımın önüne geçiyor kara toprak. Saat sabahın kaçı bilmiyorum. Şimdi bakmaya çabalayacağım. 7 gibi gözüküyor. Artık dayanamıyorum. Bir pamuk tanesine sarılmış fasulye elbette yeşerir. Kaldırım taşının içinde, toprakla bağlantısı kesilmiş bir fasulye tanesi nasıl yolunu bulmalı? Bulamıyor, bulamayacak. Bir çıkış arıyorum. Yolumu kaybettim ve işin kötü tarafı navigasyonum yok. Şüphesiz bir gün, günü gelmeden kendimi bitireceğim. Kimseyi cezalandırmak gibi bir gaye içerisinde değilim. Sadece her şeyin sürekli olarak tekrar etmesinden sıkıldım. Kalem değişikliğinden haberin vardır. Kırmızıya döndüm. Ölünce bir yaşam var mı? Sana ulaşmak ya da ulaştığımı düşünmek benim açımdan manidar. Çevremdeki insanlar tanrıdan bir şeyler istemem gerektiğini söylüyor. Tanrı benim ne istediğimi bilmiyor mu? Tanrıyı saf bir şekilde seviyorum. Tanrı bir dilek memuru mu? Bugüne kadar yaptığım ibadetlerde kendisinden birçok dilekte bulundum. Önünde sırf güçlü olduğu için eğilip bükülmedim. Birçoğu böyle. Sırf güçlü, cezalandırıcı, korku saçtığını düşünen bir varlığın önünde merhamet dilemek istemiyorum. Bireyler korkularından, cezalandırıcı olduğu, güçlü olduğu için bir tanrıya inanıyorsa bu bireyi korkusundan, güçsüzlüğünden doğan boşluğu dolduran bir inançlı yapar. Bireyin inancı " Ben tanrıya inanıyorum." kalıbından çok " Ben güçsüz bir varlık olduğum için güçlü bir motifi kabul etmeye daha elverişli bir kişiliğe sahibim." boyutuna kayar. Bir yerde okumuştum. Nerede okuduğumu hatırlamıyorum. " Ben sizlere cenneti vaat etmesem de inanılmayacak bir tanrı mıyım?" sorusu bu konuya yeterince aydınlık kazandıracaktır. Cehennemden korktuğumuz için yapılan davranışlar cehenneme; cennetin güzellikleri için yapılan iyilikler cennete hizmet eder. Bu da bu şekilde inanç örüntüsü oluşturmuş insanları sadece riyakar yapar. Tanrı bu düzlemde aracı olmaktan öteye gidemez. Tekrar ediyorum. Riyakarlık bu. Her gün gördüklerimi bir kenara bırakıyorum. Bu durumda bireyin tanrıyla olan ilişkisi alacağı ödül veya cezayadır. Etrafta inançlı rol kesenler tanrı ile yüzeysel bir ilişki içinde olmayı tercih etmeyi yeğler. En sade şekliyle anlatmaya çalıştım. İnsanların çoğu yanlışlarıyla yüzleşmek istemezler. Hatta bazılarının davranışlarının arkasında kendi hatasını görmek yerine suçu diğerine bırakma çabası içerisinde olduğu görülür. Başkalarının kötülüğünden kendine doğmasını beklediği iyiliği unutmaz. İnsanların içinden beslenen bu kurtçuklar bitmeyecek. Bütün kötülüğü yok etmeyi denemenin yeni bir kötülük yaratacağı aşikardır. İnsan kötülüklere karşı savaşırken bile kendi kötülük tabusuna göre hareket eder. Kötüye giden bir evrenin içinde bana düşenin bu durumu kabullenmektir. Diğer insanları nereye kadar kendi çizgimize çekebiliriz? Kendi çizgimiz ne kadar doğrudur? İlk sorumun bütün metnin içeriğini kapsıyor olabileceğini düşünüyorum. Kabul edip eylemsiz kalmak mı yoksa inat edip değiştirmeye çalışmak mı daha manidardır? Bu ince bir çizgi. Ben hangi kalıbın daha manidar olduğunu düşünürsem düşüneyim insan mücadele edecektir. İnsanın fıtratında geliştirmek, değiştirmek vardır. Dünya bu fıtratın sayesinde bu günleri gördü. Bu durumun insanlık açısından iyi olduğu söylenebilir. Güç savaşlarını ne yapacağız? İnsan ne kadar büyürse büyüsün bir tarafında olgunlaşmamış bir çocuk kaliyor. Senin füzelerin var benim senden neyim eksik? Örnekleri çoğaltacağım. Senin silahlı uçakların var benim senden neyim eksik? Senin eksiğin yok çocuğum fazlan var. İyi bir yeri her geçen gün daha mükemmel hala dönüştürürken bu çocukça silahlanma yarışı insanlığı başladığı yere döndürecektir. Belki evrimimizi bu şekilde tamamlamamız gerekiyor. İnsan öldüren her fikrin karşısındayım. İnsan, yaşamalı. Günün anlam ve önemini " Savaşmayalım yaşamak dururken." cümlesiyle özetleyebilirim. Peki, bu ne kadar mümkün? Biraz güldüm, kusuruma bakma. Mümkün olmadığını biliyorum. Savaş karşıtı insanların bile günü geldiğinde kendi milleti için savaşma konusunda savaş yanlısı olacağını düşünüyorum. İnsan bu değişir. Değinmek istediğim noktaya geliyorum. Lanet olsun çok karamsarım. Kendi kendime güldüğüm için kusura bakma. İnsan geliştiren, değiştiren olduğu gibi aynı zamanda inşa edip yok edendir. Dünya'daki birkaç fanatizm müptelası durumu buraya doğru sürüklemeye çalışıyor. Ne yapacağız? Ben kendi adıma çay koymaya gideceğim. Karayip Korsanları'nda bir sahne var. İngiliz kaptan gemisi batarken elinde bir fincan kahveyle manzarayı seyrediyordu. Benim elimden gelen bu. Hiçbir şey yapmamak yanlış bir şey yapmaktan daha iyidir. Neyse, amca. Bu defterin ve bana ayrılan yazma süresinin sonuna geldik. Yine geleceğim. Görüşürüz, çocukluk kahramanım.



...