Çoğunluk felsefeye yakın olmayı bırakın, düşünceye bile dahil olan tüm kavramları ve söylemleri reddediyor. Kimse felsefeye karşı değil; kararlı ve değişim yaratacak eylemden yoksun insanlar isyan ediyor sadece.


Aramızda dolaşan ve yavaş yavaş tüketip üstüne çıkmamız gereken bu sokak jargonu, çoğu yazıya konuk olsa da içini doldurabileceğimiz şekilde dönüştüremediğimizi düşünüyorum. Kullanım alanı genellikle gençlere özgü olan, her şeyi boşluğa düşüren cılız ama insanların içindeki büyük boşluğu boşlukla besleyen bu kısa iki kelimeye özenle yaklaşmak gerekiyor. Bu yaklaşımla gençler kendisini ve onlara üstten bakan sözde tecrübeli yaşlılar da gençlere olan anlayışını geliştirebilir.


Dışarıdan bakılınca çok aşağılayıcı ve tüm değerleri çökerten, kesip atan gaddar bir söylem gibi gözüküyor ancak bu söylem mutsuz insandan ürüyor ve bir başkasını da kendi gibi mutsuz hissettirmek isteyip kendi boşluğuna çeken, mutsuzluğunu bile yalnız yaşamak istemeyen sevgiye muhtaç çocukların haykırışına daha çok benziyor. "Boş yapma" diyerek kendisini boşluğa kurban ederek ifade ediyor çünkü elinde boşluktan başka bir şey yok. Sevgiden, şefkatten, merhametten yoksun büyüyen çocukların kendisini sevginin diliyle ifade etmesini beklemek saçma olacaktır. Bu ifade biçimi apaçık bir negatif birikimin özeti, içinde tedavisini de barındıran bir ifade. Tüm topluma bağıra bağıra ve kendini sürekli tekrar ederek dilden dile yayarak "ben hastayım ve tedavim de boşluğumu besleyecek davranışlar ve sözler değil, onu dolduracak iyi bir anlama dönüştürecek eylemler" olduğunu söylüyor.


Tüm umutlarımı, geleceğimi ve kendimi hissedebilme becerimi yutan boşluktan nasıl kurtulabilirim? Bunun asla net ve herkesi kapsayan bir cevabı olduğunu düşünmüyorum fakat bu soruya ulaşan herkesin cevaba yaklaştığını kesinlikle söyleyebilirim. Ne sorarsak soralım, hangi bilinç düzeyine çıkarsak çıkalım boşluktan kurtulamayacağımızı ve sonucunda boşluğun galip geldiğini kabullenmek ve bu kabullenmeden doğan özgürlüğe adım atmak, kendimizi hiçbir zaman var olmayacak mutlak mutluluğa ulaştırmayacak. Bu sorularla ilerlediğim zaman boşluğu doldurmak için çabalayarak gücümü tüketmeme, hep yeniden başlamama da gerek kalmıyor. Sürekli düştüğüm (kimisi düşmek olarak algılar) veya etrafımı kaplayan bir boşlukta duruyorsam ve bu ne yaparsam yapayım değişmeyen bir gerçekse (ki bu gezegenin de fiziki bir durumudur, diğer tüm gezegenler boşlukta süzülüp boşluğa lanetler okurken kendi cehennemlerini kendi fizik kanunlarıyla ifade ederken, Dünya varoluşla, yaşamla, üretmekle, dönüştürmekle ifade etmiştir kendisini), varlığımı boşluğa lanetler okuyarak ve etrafımdaki herkese bu laneti yayarak harcamaktansa varlığımla uğraşmayı tercih ediyorum.


Bakın, herkes boşlukta ve herkes boş yapıyor, her varlık boşluğun kurbanı diyerek tüm insanlığa elindeki mucizevi gerçeği armağan ettiğin söze ihmal edilerek ulaştın ve bu gerçeğin ağırlığını taşıyamıyor oluşunu anlayabiliyorum. Bu ağırlığı başkalarının üzerine "boş yapma" diyerek atmak kadar doğal bir içgüdü olamaz. Bunu yapabilirim, ömrümü bu gerçeğin ağırlığını başkalarına atarak kendimi anlık hafiflemelere teslim ederek harcayabilirim. Ya da sırtımda taşıdığım koca gerçek yükünün altında ezilip can verip yeni bir ben inşa edebilirim.