gün aydın/gün!


azimle büyüdün sen

arkanda kanatlarından inen tüyler

-onlar, kağıtlara retro fotoğrafları çizen-

pegasus ulaştırmıştı seni suskunca

siyah bir sayfaya inip, ne kadar

kadar parlatabilirim, sormuştur kendine elbet

nasıl sormaz, siyah bir sayfa o

yol culuğu/yol belirlemez 


***


dün/büyü dün belki?


parmakların bir kuş kafesinin içinde

vuruyordu kanlara peyderpey

hissettin mi hiç sarhoşluğunu damarlarımın

gözlerinde ufak lambaların parıltısı

yok olduğunda

yanıyordu belki birkaç güneş

çünkü elbet akacaktı o sel


***


kendi uzamında yayıldın büyüyünce

ellerinde kaç/bir çiçekle -korkuya açılan-

ama en güzel kaç/bir rengiyle

görüp de tanıyamadığım

bir paradoks olur belki bundan

göremeyip sadece benim tanıdığım


her gecesinde ufak bir odanın, işe yaramaz

bir ışığın altında dünyayı yutuyorum

tek renk de sen olursun belki

tanıdığıma emin olduğum


kendine boya beni