Bir uçak penceresi dünya.
Un ufak her şey orda
Ve güzel öylesine.
Lakin korkulu, delice.
Kötü bir rüyadayız.
Cesaretsiziz yaklaşmaya, yaşamaya.
Ressamı korkak bir aşka kurban giden
Çizilmemiş bir tablo kadar şaşkınsın.
Yeryüzü uzandığımız bir ameliyat masası
En çok dedelerimiz, ninelerimiz kalıyor masada
Bakakalıyoruz düz çizgi kusan makineye
İçimizi deşiyorlar gün geçtikçe
Lakin
Saklayamıyor dudaklarını bir maske.
Ve kapatmıyor çizgilerini ezberlediğim ellerini eldiven.
Teninde değil daha içte ellerim,
Sana değiyor.
Yaşlılığını göremeyeceğim bir yeryüzüyse bana reva
Her şey kalsın mahşere.
Benim gücüm yok
Tüm toplumun dağıttığı odayı,
Bir başıma toplamaya.
Yıldızlı göğün altında
Bir tepsiden ayrışmış gibi duran yeryüzü
Göz kapaklarımdan ayıklıyor yüzünü.
Uçağın kalkarken boşluğa düşmesi gibi
İçine düştüğüm bu boşlukta
Senin sesini haykırıyor kara kutu.
Piraye'nin bardağında Nazım'ın dudak izi
Cemal'in kaleminde Tomris'in mürekkebi
Ahmet'in prangasında Leyla'nın zinciri
Benimse kuş kaçakları sol göğsümde
Seninse
Dar sokaklara sıkışan çocukların uyusun
Omzunun genişliğinde.
Doyacağı kadar yiyeceği içine koymak
Ve kafesi olmakla övünmek
Bedeli değil,
Göğüs kafesine güvercin tüyü kaçmış bir insanı sevmenin.
Gökyüzü olabilmek mesele
Unutma gökyüzü duraksız,
Uğramanın değil, kalabilmenin yeri
Sense bir tren bekliyorsun
Okyanusun dibinde.
Bak,
Yarım kalanlarla savaşırken kalbim;
İçinde kesilmiş ellerim, öpmediğin.
Yara bu, gözlerini kapa.
Unuttuğunu hatırla.
Yer yatağı gibi serilirken göğüne İstanbul
Bir sabah çırpmaya çalıştım üzerinden acıları.
Elimde kaldı.
Elimi aldım, kalemle sardım.
Tende beliren damarların derinliğinin
Hatırına,
Korkularımla
İki rekat şiir yazdım.
Mutluysan okuma.
Bağışla.
Bu kelimesiz göç kırıklarında
Plastik çiçeklere su vermenin
Ne çiçek umudu
Ne de plastik karamsarlığı cebimde
Bu yalnızca kabullenmek
Plastik çiçek gerçeğini, söke söke...