Uzun zamandır o alışık olduğum camdan dışarıyı izliyorum. Bir şeyleri görebilmek için arıyorum neyi aradığımı bilmeden. Aradığımı seziyorum en iyi ifademle. 

Çok soğuk. Hava değil; asfalt soğuk, apartmanların duvarları buz gibi. Birkaç ağaç var sadece. Dönüp odaya bakıyorum burası sıcak. Yatakta uzanmış yatan birkaç patili iki surat uyuyor. Kuyrukları birlikte yavaş yavaş salınıyor. Huzur dolu bir sıcaklık yayılıyor yumuşacık tüylerinin arasındaki odacıklı yaşam kaynağından. Tuhaftır, yemek dışında birlikte hareket ettiklerini on yıl oldu görmeyeli. Fark etmemişim.

Kafamı tekrar cama çevirip fark edemediklerimi görmek ve bilmek istiyorum.


...


Artık bilmek değil sadece görebilmek istiyorum. Aradan zaman geçti. Bana göre bayağı uzun bir zaman. Ama sadece zihnime ait olmayacak kadar zarif bir kayıt zaman o kadar da geçmedi diye fısıldıyor ve uçuyor. Gördüm beyaz bıyıklarını yükselirken. Üstelik kanatları bile vardı. 


Tekrar bakıyorum, önce o tek ağacı görüyorum. Başka ağaçlara da bakıyorum ama gözlerim ona, tek ağaca geri dönüyor. 


Gözlerim yine yavaş yavaş ay ışığına takılıyor. Aya bakıyorum yıllardır yaptığım gibi. Odaya iki ılık nefes veriyorum, alıyorum. 

Neyin var kuzum diyorum, kalbim,

üzgünüm,

diyor.

Haklı.

Ne oldu sonra?

diyorum.


Uzun zamandır sessiz.

...

Aradan zaman geçiyor gibi ama çok önemli değil. 

Dışarıyı izlerken yine aynı cam(lar)dan yine herhangi bir gün o cevap veriyor:


-Ağacı buldum ama ayı bırakmadım.


Kalbim.