İlahi!

Ben ellerimle dövdüm süngüyü

Demiri kirpiklerimle tunç ettim

Utanmadan yaptım çeliği

Kabzeyi karmaşık niyetlerle işledim

Toprak hep aynı kaldı fakat

Toprak hep koyu

Toprak hep çocukluğum kokardı


Uzun günlerdir şiir yazmadım

Bellemedim dividi

Kağıdı yok saydım

Kalemi inkar ettim

Ellerimde heyecan titremesi

Konuşurken gözlerimi kaçırdım


Sesim titredi yüzüm kızardı

Mahçup hissettim kendimi

Düşlerim coşkum

Satırlara akmalıydı

Kenet vurmuş

Türlü bahtsızlıkların kolları birbirine

Ardım arkaya

Önüm önüme sıralanmış tüm talihsizlikler

Yaşadığım yüzyıl

Beni makalesiz

Biliçlendirmeye zorunlu kılmış


Ülkemde herkes

Çocuklar, kadınlar, adamlar

Gemiciler ve kanunsuzlar

Kanun bekçileri ve vesikalılar

Şoförler okullular bürokratlar

Herkes

Kim sığabiliyorsa bu kelimenin içine

Ne demiri dövmeyi

Ne süngüyü sivriltmeyi

Ne tuncu ne çeliği

Hiçbirini bilmiyordu

Onlar ölmezden önce


Şimdi konuşur oldu herkes

İnsanlık namına nutuklar

İnsanlıksız olanların ağzında

Sıkıştırılmış tıkıştırılmış bir vagonda

Herkes kendi canını düşünüyor


Ekmek kavgası cumartesi piyesi

Meyhanedeki mavi gözlü kız

Beşiktaşta bar Ortaköyde gece kulübü

Üsküdar'da tatlı Kuzguncukta bostan

Cebeci'de kahve

Unutuldu

Karaköyde ağzını bıçak açmıyor balıkçıların

Herkesin canı aklına geliyor çünkü

Bir de can derdine düşüldü

Bunlardan sonra


Ben önceden de demiri dövmüştüm

Kömürü taşımış ve suyu avuçlarıma almıştım

Kağıdı karalamış şiiri unutmuş

Mavi gözlü kıza da asılmıştım

Hepsinin farkındaydım bunların

İnanmazsanız süngümün sivriliğine

Tuncumun rengine çeliğime ve demirime bakın

Şube Müdürlüğündeki masama


İlahi!

Demirin tuncuna

İnsanın ah insanın...