Bülbülüm Altın Kafeste I


yıldızları saydım bir bir dağ yamacında

kendim yaslandım ahlat ağacı küme küme

valize neler sığdırılır?

geçmişin izinden parmakların farklılığına biçilmiş hüzün akordu 

durmuş bir saatin her an yenilenen 

yelkovanına mı göç ediyoruz

Son günlerde ıssızlaştım

boya kalemlerim ve tarihten sayfalar

benimle okunuyor durmadan

yetiyordu sadeliğim, çizdiğim resim anlatır


Eskisi kadar, şiirim çoğul değilse bile

yaktım tek tek, söktüm burunlarında hâlâ

ot gibi dağlarını bıçak yaramdan


Bülbülüm Altın Kafeste II


Güneşi arka balkonda kurutmuş bir kız çocuğuydum

Depremli sancılara bulanmamıştı gönlüm

Çift renk gözlük tuttum bulutlara

Dünyanın artık kimden yana döndüğü meçhul değilken

Bildiğim ise seyirci kalmayı istemeyişimdi

bilgeliğe susadığım ilk gençlik yıllarım

Filizlenmesini bekledim bekledim bekledim

Çarçabuk solacağını tahmin etmedim 



Bülbülüm Altın Kafeste III


Çiçeklerden papatyada gördüm bendimi

Yorgun ümidimin gecikmesine şahlandı

Nar doğradım elimi bırakan sırdaşlarıma

Taşlandım beyazlığımla

Gülmedim

Çiğ süt diyordu birisi

Birisi de herkes

Ve niceleri de benzedi 

Küfürden mi dönüyordu birisi

Diğeri de hiçbiri


Bülbülüm Altın Kafeste IV


Vefâyı savunuyorum nâmerde karşı

Halı altına gizlenen toz parçacığına kapılıp savrulduk pencereden

Kabardım birbirini bir nedenle takip eden 

Oysa su arındırır gıyâb bulanır ve bu nar en çok hâkikât

Latince tanımı yok

Ne bir yoldaş, ne bir çekirdek çıtına aynı mahalledenlik

Büyüdük ancak yaş almak değildir yetişmek

Şimdi onlardan ayrı tüm zaman