-bana bazı karaktersizlerinin yansıması gibi geliyor bu burun çekişlerin. söyle işte.

+ sen öyle mi anladın bunu? bunu senden hariç söyleyebileceğimi düşünmen beni üzdü.

-şey, ben yanlış anlamışım. tamam.

(...)

-gerek var mıydı? hı... bir şeyi saklayacağım diye, bana yalan söylemene gerek var mıydı?

+acıtıyorsun.

-ay, tamam. affedersin.

yalnızca kuruntum olmadığını bildiğim bu olayın yüzleşmesi için onunla görüşmeye gitmiştim. bu olaydan sonra her şeyinde bir şüphe ile işe koşmaya başladım. farkındayım ama bunu söylemesi gereken kişi ben değildim. olay öyle de yüksek yerlerden bakan bir olay değil. ki öyle de olsa ben zaten her şeyi çözerim hem de her şeyi. biliyordu, söylemiştim. bir şeyleri konuşmamanın yarattığı gergin burun çekişlerini anlamayacak mıydım? birini sevmek buraya da kadardır, değil. bu birini tanımaktır. ya da benim kendi iç rahatlatmalarım.

(...)

+söylemeyecek misin?

-yok ki bir şey.

+ehh, hiç sevmedim bu huyunu.

(bu huyunu kısmını duymamış.)

-çok kırıcı. hiç sevmedim demen.

+bu huyunu dedim, bu huyunu...

sigara içmeye çıktı. kafamı yastığa gömdüm. derin hüznüm içimden akıyordu. saçma gibi geliyor ama bu benim hissim diyorum. tanımlıyorum ve geçiyor. sık dalmalarımdan birini yaşıyordum. bu neden oluyordu biliyorum. bir süre gelmedi. yanına gittim.

+bir şey yok, bir şey yok...

-ya ne var? gidceğim için üzülüyorum.

(ağlayarak sırtını döndü.)

+ben de üzülüyorum. geldiğin için sevinçliyim, gitmen de bir o kadar üzücü.

+gel.

(kolunu açmış.)

-ya ben çok ağlağım ya...

(...)