Ne çektiğimi bilmiyorsunuz. Ne yaşadığımı, ne yaptığımı...
İçimi bilmiyorsunuz mesela. Nasıl fırtınalar kopuyor içimde. Hele bir de özlem var, tarif edilemez. Öyle değişik, öyle kötü ki...
Hem bildiğiniz özlemlerden değil bu. (Ölünceye değin sürecek.) Onun sayesinde varım mesela ama onu hiç tanımadım. En çok da gülüşünü merak ettim, kokusunu merak ettim hep. Onun sevgisini istedim, onu istedim...
Yalnızca fotoğraflarda gördüm yüzünü. Hiçbir anım olmadı onunla. Erken gitti çünkü. Kader benim büyüdüğümü görecek kadar yaşatmadı onu. Ben ona hiç sarılamadım. Her anneler gününde buruktu içim. Çocukken kıskanırdım arkadaşlarımı, o kadar şanslılardı ki...
Hepsi annesine doyasıya sarılırken ben kalabalıklar içinde sessiz kalır, biraz da müzikle geçirmeye çalışırdım o günü. Gece olduğunda içime attığım her şey dökülüyordu ve ben yüreğim sökülürcesine ağlıyordum. Kim bilir babam kaç defa kapıma gelip gidiyordu. Ne zaman sorsa ,iyi misin?' diye ben hep 'iyiyim' diyordum gözlerimdeki buğuya inat. Oysa o da biliyordu sorunun cevabını.
Herkes deli dolusun derdi, zaten ben de onlara hep bu yanımı gösterdim. Dışarıdan görenler 'sıkıntısız' der mesela, kimse 'annesiz' demez. Bilmiyorlar çünkü.
İstediğim çoğu şeyi yaptım ama bir annemi geri getiremedim. Her acıyı, üzüntüyü çektim ama annesizlikle bir türlü baş edemedim.
Ben onu çok özledim.