Bir süre klinikte yatmıştı Gregory. Şehirdeki tek psikiyatri kliniğinde tedavi görmüş ve belki biraz hasarla yaşantısına dönmüştü. Klinik yılları hakkında nerdeyse konuşmazdı. Bundan yıllar evvel bir kez çok yakın bir arkadaşının cenazesinde bana bu yılları anlatmıştı, bir daha da konuyu açmadı. Belki unutmak istiyordu belki de içten içe utanıyordu bu durumdan.


Klinikteki üçüncü ayını geride bıraktığı bir gece artık kendi kendine konuşmaya karar vermiş. İnsanların sürekli ona hasta bir ruh gibi davranması canına tak etmiş, kendisine hasta gibi davranmayan tek varlık yine kendisiymiş, iyice kendine dönmüş.


Çocukken büyükannesinin anlattığı tüles bitkisinin masalını anlatmıştı bana. Bu o kadar tedirgin bir canlıymış ki bir başka canlı ona dokunduğunda içine kıvrılırmış, saatlerce hatta günlerce kendine kıvrılmış bir halde kalırmış, işte o zaman demişti Gregory, tüles sadece kendi derdini dinler, kendiyle dertleşirmiş. İşte o klinik gecesi tüles olmaya karar vermiş, kendi yapraklarının içinden geçen suyun sesini dinlemeye adamış kendini. Hep bir rüzgar duydum içimde demişti, unutulması daha iyi olan bir yamacın rüzgarını, güneşin gölgeye karışmadığı bir yamaçtır bu dostum Mişkin, suyun gölgeye karışmadığı bir yamaç demişti.


Yıllarca bu şekilde yaşadıktan sonra klinikten ayrılmasıyla beraber tüles olma zamanla daha az uğrar olmuş zihnine. İşin aslı tek konuştuğu insan da bendim kasabada.


Mutfaktaki işini bitirip yanıma geldi. Yatağının ucuna oturdu. Yorgunum Mişkin dedi, yorgun bir at gibiyim ama kelebek ruhuna sahip, terkedilmiş evlerde unutulan eşyalar gibi bekliyorum bu evde, yaşamımın tüm duvarları yıkıldı, sebepsiz bir araziyim anlayacağın.


Mutfaktan getirdiği bir bardak suyu içti. Su içerken suya bakan adamlardandı. Vakit sabaha yaklaşmış, soba teslim olmuştu. Yatağa usulca uzandı, yorgunum diye mırıldandı, yorgunum ve bu benim suçum, uyuyalım dostum, nasılsa kendimizi unutma bahtına sahip değiliz.


Kırışmış yaşlı ellerine baktım, sakince uykuya dalarken aklıma tülsenin nasıl bir bitki olduğu geldi, kendi derdini dinleyen bir varlığı hayal ettim, odanın içini ışık zorlamaya başlamıştı, Gregory uyurken bir sigara yaktım, duman unutmaya yetmiyordu, anladım.



Unutulmuş tanrılar ansiklopedisi vardı elinde, sayfaları çevirdikçe kendi duyabileceği şekilde mırıldanıyordu. Ne konuşuyorsun kendi kendine dedim, her Tanrı için anlayacağı dilde ve dinde dua ediyorum dedi, çöl coğrafyası tanrılarının duaları daha ağdalı ve derinden gelen bir sesle okunur, soğuk, buzul toprakların tanrılarının dualarıysa kesik kesik hecelerden oluşur, nefesli sözcükler içerir, bazı ölen insanlar bile unutulmazken uğruna ölünen tanrıların acısı ağır geliyor bu ruhlarımıza, ondandır yarattıklarımızı unutup yaratılma ihtimaline sarılmamız. Beni de unutacaklar dostum Mişkin dedi sonra, büyük büyük dedemin ismini bilmiyorum mesela, unutmadım, bilmiyorum anlayacağın. Benden üç kuşak sonra kanımı damarlarında taşıyan çocuklar bilmeyecek adımı, hiç yaşamamış olacağım işte o zaman, savaşta öldürdüğüm insanlar, aşık olduğum o tek kadın, yaşadığım evler, üşüdüğüm geceler, vücut bulamamış hayallerim, kalbini kırdığım sokak hayvanları, hor kullandığım eşyalar işte bunların hiçbiri aslında yeryüzüne gölgesi düşmemiş hayaller olacaklar Mişkin.


Ansiklopediye döndü tekrar. Uğruna savaşlar çıkmış ilahların acizliği karşısında bizler aslında hiçiz dedi, bu beni rahatlatıyor bir bakıma, asıl kahrolduğum şey benim eski dostum, tüm o kötülüklere rağmen hayat ne yazık ki devam ediyor deyip içini çekti.


Rüzgar çıktı aniden, etim ürperdi, üşüdüm. Hiç konuşmadan yaklaşık yarım saat oturduk, yerinden kalktı ve verandadan aşağı indi Gregory. Hiç olmamaya içelim bu akşam, hiç olamamaya içelim Mişkin, hiç değilse deyip sarhoş olalım.


Çökük omuzlu bu adama baktım, bazılarının kaderi bu diye düşündüm, unutmak için kendilerinden geçmeleri gerekiyor, sığınacak liman aramanın verdiği sıkıntıyı anlayabiliyordum, rüzgar daha da şiddetlendi, daha da ürperdim.


Ah be dedi, ah be, unutuldunuz tanrılar, silindiniz anılarımızdan, nereye gitti insanlığın ettiği dualar, üzgünsünüz biliyorum ama benim kadar değil, yazdığınız kaderlerden bulun.


Sanırım yağmur yağacak, hayat!