Belki de çıkıp gitmeliyizdir bu kentten

Bir kuşluk vaktinde, öylesine ansızın…

Ortalık aydınlanmadan, kimseyle vedalaşmadan.

Bir sis bulutu gibi azalıp kaybolmalıyızdır belki de.

Veda yüktür, vedalaşmayı bilmeyenlerin omzunda.

Bir kere olsun kaçmalıyızdır vedadan,

Ve hatta sırtımıza bindirilmiş bütün sorumluluklardan.

Belki de çıkıp gitmeliyizdir bu kentten

Bebekler kundaklarında mışıl mışıl uyurken.

Martılar sevdikleri denizle henüz buluşmadan

Tan henüz atmadan, yıldızlar kaybolmadan…

Şehrin emekçileri mesaiye başlamadan.

Limandan vapurlar kalkmadan.

İlk kampana çalmadan, usulca gitmeliyiz.

Evsizleri uyandırmadan ve

Sakız satan o çocuğun bütün sakızlarını alıp, 

Başucuna fazlasıyla para bırakıp kaybolmayılız.

Hatırımızda kalacaksa, bir tek o tebessüm kalmalı.

O masumiyetle hatırlamalıyız ardımızda bıraktığımız bu şehri.

Son kez bu yağmurlar altında koşmalıyız ama seninle

Sebepsiz, nedensiz…

Nefes nefese o köşede son bir kez daha oturmalıyız seninle.

Bu kentteki son çayı senin ellerinden, orada içmeliyim.

Daha sonra yerden kırılmış kiremit parçalarını alıp

Aklıma gelen ilk mısrayı o duvara yazmalıyım 

Güzelliğini unutmamalı, seni hep hatırlamalı komşular.

Belki de çıkıp gitmeliyiz bu kentten.

Kapıları kilitlemeden, pencereleri kapatmadan.

Anlamalı herkes artık dönmeyeceğimizi,

Gittiğimiz yerlerde bir başak misali büyüyeceğimizi.

Arsız rüzgârların esintisiyle sarhoş olup yeni türküler söyleyeceğimizi.

Dur, öyle anlamlandırıp durma gözlerini

Tuzlanmış kirpiklerim ıslatmasın bu şehri.

Demiştim ya sana, yolcuyuz dünya denen şu handa

Bir tek biz sığamayız ama şu koca kainata.

Velhasıl, sığmadık da…

Artık dolmuştur vade,

Gölge gibi küçülerek kaybolma vaktidir

Arnavut kaldırımlı, çok sevdiğin sokaktan.

Bir el salla gaibe, bir çift nida kalsın senden.

Ben yüzümü dahi gizlemek istiyorum herkesten.


4.6.19

Çiçek Pasajı