Çayın bir miktar soğumasını beklerken masanın köşesine yakın, yeşil bir çınar yaprağını fark ettim. Muhtemelen ben oturmadan önce yavaş yavaş süzülerek düşmüştü, bulunduğu yere. Etrafımdaki ağaçların yaşlı olduğu, kocaman gövdelerinden ve uzunca dallarından belliydi. Yazın ortasında daha ne isterdim ki? Hışıldayan yaprak sesleri, terime mâni olan ağaç gölgesi… Önümde türünü kestiremediğim bir gül deseni bulunan porselen demlik vardı. Bir de limon dilimleri, çayımı yalnız bırakmayacak olan…
Farklı şeyler dönüyordu kafamda bardakla beraber. Çayın nerede bulunduğundan tut da eve varınca yıkamam gereken bulaşığa kadar. Derken susuzluk hissi bastırdı benim sarmaşık fikirleri. Çaya yöneldim. Sakin ve gamsız görünüyordum herhalde ilk yudumu aldığımda. Yeteri kadar soğumamış olacaktı ki aniden yerine koydum bardağı. Dilimi bir miktar zedelemiştim. Yeniden ortaya çıktı kök salmış sarmaşıklar. Çay içtiğim onca yer geldi aklıma. İçerken çevremdeki insanlarla konuştuğum konular da haliyle belirdi zihnimde. Birçoğu önemsiz geliyor artık sanki. Orta yaşlıların gençken yaptıklarına dizdikleri methiyeler bir kısmı. Herkesin sürekli bahsettiği ama kendi iç dünyasında da bulanık görünen bir takım ahlaki mevzular, siyaset uzmanlığı da eklenebilir tabi. Kendimi soyutlamıyorum bunlardan. Genç olduğum için gençliğime methiye dizmiyorum daha ama ahlaki konularla ilgili fikir belirtmişimdir, siyaset uzmanlığı tasladığım da olmuştur. Zaten toplumsal bir eleştiri değil bunlar; sadece bir bardak çevirmenin çağırdığı, verdiği hissiyatı bir türlü çözemediğim anılar; hepsi bu.
Yan masadan tavla sesi geliyor; zar tutuyorsun, şeklinde sitemler belirtiliyordu. Bir an zar tutulmadan nasıl atılsın diye saçma bir fikir beliriverdi zihnimde. Sanki bunu daha önce kimse sorgulamamıştı da tek pimpirikli benmişim gibi. Gerçi uzun zaman olmuştu oynamayalı ve Mars sadece bir gezegeni ifade ediyordu. Gezegen demişken şehir dışındaki küçük yazlığımızda akşam olunca gökyüzünü kaplayan yıldızlar geldi aklıma. Bir de Kutup Yıldızı arayışı… Her yerde en parlağı bulmak gurur verir ya. Bu arayış da bir gurur okşanmasıydı işte. Yıldız, geceyi; gece de kurt seslerini getirdi aklıma. Kurtların uzaktaki ormanda olduğu söylendiği için korkmazdım. Tuhaf ve sinir bozan bir kuş sesi de gelirdi bazen. Ritmini yakalamıştım ve ne zaman ses çıkaracağını tahmin ediyordum artık, bu yüzden ses sinirimi daha az bozuyordu. Bunları düşünürken ikinci bardağa geçmişim bile.
Limonu kaşıkla ezme düşüncesi geldi ama bu sihri üçüncü bardağa bırakma kararı aldım. Genelde böyle yapardım. Çay içmek sadece bir ısınma, lezzet arayışı ya da rutin değildi benim için; düşüncelerimi eylemlerle bağlayan, düşüncelerime eşlik eden bir prosedürdü. Kabaca her düşünce bir yuduma tekabül ediyordu ya da tam tersi. Tam da bunları düşünürken rüzgâr çınarları bayağı kıpırdattı ve gözlerimi sımsıkı kapattım. Çocukken rüzgârı ağaçların ürettiğini düşünmem geldi aklıma, tecrübem bu yöndeydi çünkü. Doğrusunu ne zaman öğrendiğimi hatırlamıyorum, şaşırmışımdır muhakkak.
Çayın verdiği sıcaklıkla başlayan ter rahatsızlığı deminki rüzgârla unutulmuştu. Çay da giderek azalıyordu tabi. Bitince oturmak için başka bir nedenim kalmayacaktı, kalkıp yürüyecektim biraz, sonra ne yapacağıma karar vermem gerekecekti. Oturup rastgele gelen düşüncelerle uğraşmak en az çay içmek kadar cazipti benim için. İyi bir çay içicisi demliği eline alınca ne kadar kaldığını tahmin eder ve yanındakilerle paylaştırır. Bunu çok yapmıştım, hemen aklıma dedemle gittiğim çay bahçesi geldi. Ben ise yalnızdım birkaç kocaman ağacın arasında. Son bardağı yarıya kadar doldurabildim. Tadı acılaşmış olacaktı, tahmin edebiliyordum. Yine de yarım bırakmayı sevmiyordum hiçbir şeyi. Yarım kalanlar sadece kendiliğinden kalıyordu benim için, benim bir katkım yoktu bu yarımlıkta. Belki bu bir teselli şekliydi, kim bilir? Derken bir çınar yaprağı düştü masama. Yarısından azı sararmıştı ve çıtırdayacak kadar kuru değildi henüz. Başımı kaldırıp ağaca bakarak:
- Ey çınar, keşke senin kadar hızlı büyüyebilseydim de bazı şeylerin daha erken farkına varsaydım! Ey çınar, keşke senin kadar uzun ömürlü olsam da doysam tüm mevsimlere! Ey çınar, keşke yaşlanınca ruhum çürümüş olsa bile sürdürsem yaşamımı ve gölgene gelerek son bardağı çıkarabilsem gül desenli demlikten, geçmişi şimdiyi ve geleceği düşünsem her yudumda!