bir çocuk kapı önünde

ince zarif ciddi bir çocuk

pazartesi sabahı kuşluk vaktinde

nasıl ki gitti diye babası

her pazartesi kuşluk vaktinde

gelir diye babasını

durur bekler dolu gözlerle

 

durur bekler köpeklerin sesini

yüreğinde biriken hazzın sesiyle

kendi hazanıyla kurduğu bahçede

bir yaprak hışırtısını öyle bir bekler ki

bozacının sokakta beliren gölgesini

ansızın çıkagelecek babası sanır

 

güneş doğar fakat baba gelmez

bir ufuk gibi bekler

yine de çocuk

güneşten babasını

 

günler geceler intizarla geçer

soğuk mevsimler de bir bir geçer

kurumuş bir ekmeğe döner hayat

rutubet kokan odasında çocuk

kendisini taşıyacak babasını arar

 

evin her köşesi bir zindan olur

her zindan köşesinde baba gülümser

perde perde olur gövdesi babanın

çocuğun gitgide kararan gözlerinde

 

ay kızıllığında yüzü ısınır

şehrin sessizliğine gömüldükçe çocuk

şehrin sessizliğini ruh gibi okur

ürkek bakışlarına ihanet düşünce

her gece ruhunun bir paydosunu

kalın duvarlara kazır bu çocuk

 

bir mevsim gelir bir mevsim gider

zaman çepeçevre kuşatır saatleri

çocuk büyür

küçülür hayalleri

güneşe umut yakışır diye

sabahı hiçbir gece reddetmez diye

kendisine yazlık elbiseler bulut