Eski fotoğraflara bakındım geçen gün. Nasıl da minicikmiş ağzım, burnum. Kaşlarım asimetrik, elmacıklarım şimdikinden daha pembeymiş. Anneciğimin kollarında şaşkın şaşkın bakıyorum. Fark etmeden poz verebilmişim. Kendi çocukluğunu incelediğinde insan yavrusunun nasıl dönüşüm geçirdiğine ama simasının nasıl da aynı kaldığına şaşıyor insan. 


Geçmiş yazlardan birinde kalbimi verdiğim birinin çocukluk fotoğraflarına rastlamıştım bir köy evinin çekmecesinde. Belki kendisinde bile yoktur o fotoğraflar diye düşünmüş, çocukluğunda turlar atmıştım. Boncuk gibi gözleri ve muzır bakışlarıyla her an fotoğraftan çıkacakmış gibi bakıyordu bana. Kendi fotoğrafımı inceler gibi bakmış, o değişmeyen simasından onu tanıyabilmiştim. 


Aslında o yaz, kalbimin çatlaklarına el macun çekermişçesine kapamaya çalıştım, soluklandım. Aldığım her nefes şifa olmuş olsun diye niyetlendim. İnsan öylece durup sindirmek istiyor. Fakat anlamlandıramadığı duygular ve eylemleri sindirmek de hayli zorlayıcı oluyor. 


Kimliklerin yükü zaman geçtikçe yüzünde birikiyor. Çocuklar dünyaya geldiğinde nasıl masum, nasıl savunmasız, nasıl tertemiz oluyorlar. Dünyanın tüm kirlerinden, şarkılardan, türlü türlü duygulardan, tatlardan, soğuktan, sıcaktan olabildiğince habersiz doğuyorlar. 


Yaş aldıkça hepsini tadıyorlar bir bir. Acısı, tatlısı, rüzgarı, kasırgası. Yaş aldıkça güçleniyor, belki de güçsüzleşiyorlar. Fakat geçmeyen, yalnızca dinen ve ara ara yoklayan sızılar yoklamaya devam ediyor. İnsan yanımızı hatırlatan, aldığımız nefesleri belki daha anlamlı kılan ya da aksine yoran. 


Anlatmaya satırların yetmeyeceği tanımı güç duygular içindeydim o yaz. Bir depremin içinden kurtulup başka bir depreme yakalanmış gibi hazırlıksız ve narin. 


Gençliğimin yürüdüğü sokaklarda birilerinin çocukluğuna dokundum. Sonra fotoğrafları içinde gezindim. Fotoğraflardaki çocukluk hep baki. Çocukluk halini öptüm. Uzun uzun baktım. O hayalin içindeyken şimdiki halini anlamaya çalıştım. 


Anladım anlamasına ama çocukluk yitip gittiğinde ortaya çıkan silüetini düşündüm. Üşüdüm. O silüetin yarım kalmışlığına ve gölgesine sarılıp tamam olmaya çalıştım. Keşke yapmasaydım. 


Ne tuhaf öyle değil mi? 


İnsan doğmak ne tuhaf…