Tanıdık bir acıya rastlamak gibiydi
İçimde bir ölüyle çok gün yaşadım
Çok gün oldu çıkamadım içinden
Kovuklarda çürütemediğim yanıtlarının
Biraz yas
Anmak biraz
Nakaratının tam ortasından başladığım bu çağda
Poseidon ve Alpheus kavgaya tutuşmuş suyu yükseltiyor
Yüreğim eşlik ediyor tüm bulunma hallerine
Etim etine değiyor denizin, serin; dişim dişine
Pulların yapışıyor, çıkaramıyorum
Sormadan edemiyorum kendime bile
Evlat kaç kere evlattır, anne kaç kere anne
Kaç kere dökersin daha ısınmamış bu suyu
Kaç kere yıkanır bu el
Kaç kere çıkmaz pası
Hiç kere ölmekle hiç yere ölmek arasında koydun beni,
ben yaşadım
Saydım, bir dakikada tam 28 kez sevdim
Koca bir kamyon yükünü boşaltırken sırtından
Pedalındayken falanca ünlü bi piyanistin eli
ve yaslamışken dirseğini tüm tuvaller şövalesine
Köprüler baba gibi dimdik,
Köprüler baba kadar kambur
Saydım, bir dakikada tam 28 kez sevdim seni
Sevdim de medet ummayıverdim en ölümsüz tanrılardan bile
Dünyadan beridir çığlık düğümlü boğazım
Güğümlü canımın son damlası
Güğümlü canımın son damlası
Çocuktum
Önce asmasını büyüttüm bahçemin üçüncü kata kadar
Küf kokusunu bastırdım pembe duvarlarımın
Sırasıyla öğüttüm
Ellerimi, göğsümü, sırtımı
ve aynada görünmek istemeyen yanlarımı
Ne büyüdükçe büyüyen sevgilerim
Ne yürüdükçe yürünen yollarım üzüm verdi
Örüldükçe örülen ağlarına kaderimin
Şimdi kardan yoksun bu kara kışta
İman tahtama üç ben döküyorum
Suntası dökülmüş kızıl vitrin önünde
Hiç tutunamadığım kendimi arıyorum
Beyaz kazak, bir palyaço ve iyiliksizliği dünyanın
Vaktim yoktu yok olmaya gitseydim
Şimdi kardan yoksun bu kara kışta
İman tahtama üç ben döküyorum
Üçü de benden razı değil
Canıma talip olunmuş Abbasağa parkında
Canım sizden razı değil
Biraz tuz
Toprak biraz
Vaktim darken yok olmaya gitseydim