İki buçuk yıldır ruhum bedenimden sıyrılmış da; beni, etrafımdakileri ve olanları tepeden izler gibi. Et ve kemik yığınından ibaret silüetimi orta yere öylece bırakıp da terk etmiş gibi. Ortada ruhsuz bir beden ve boşlukta asılı, bedensiz bir ruh. İki buçuk yıldır bunların çarpışması ile 'yok'luğa mahkum edilmiş halimle 'var' olmaya çalışıyorum. O yüzden şairin dediği gibi: "Bende bir Gülten kaldı, hangi bağa diksem yabancı."


Dün bir fotoğraf paylaştım Instagram'da, Nazım Hikmet'in "Çok şükür yaşıyoruz" dizesini barındıran bir şiiri eşliğinde. Benim gibi 'yok'luğa mahkum bir başka arkadaşım yorum yapmış: "Çok umutlu gördüm seni..."


Hani bazen bir ortama girersin. Herkes, her şey yabancıdır sana, sen de herkese... Sonra tanışırsın, yabancılık gider onlara karşı ama işte tam da o noktada senin kendine yabancılığın başlar. Dışarıdan kendine baktığında 'ne kadar da ben değilim bu' dersin. Herkes değil, bizim gibi 'yok'luğa mahkum edilmişler anlar bunu ancak. İşte dün tam da böyle bir ortamda müstehzi şekilde gülümseyerek 'çok şükür yaşıyoruz be' umuduna sarılmaktan başka bir çare gelmedi aklıma.


Çok isterdim o ortamda, tüm duygularımla, ben olarak var olmayı. Bunu gösterebilecek sadece bir kişi bile olsa çok daha mutlu olabilirdim kesin. Düşünün; umutsuzluğun, mutsuzluğun, korkuların, acıların, kanayan yaralarınla, saçma sapan hayallerinle bile var olabilmek aslında ne büyük nimet. Ama şu an böyle bile var olamıyorum yeni girdiğim ortamlarda. Eski halimden eser yok onu anladık da, yeni ben de olamıyorum ki işte, o bile engelli; ön yargılara, acabalara, nefretlere, hırslara karşı. Kendine bile yabancı, bambaşka birinin eskizini çiziyorum.


Şimdi soruyorum, nasıl böyle bir şiir paylaşmayayım sizce? Maskeli, saçma sapan, ne olduğum şekilde, ne olmadığım şekilde yaşayamayıp sadece günleri doldurmaya çalışırken "çok şükür yaşıyoruz be" aymazlığına sığınmaktan başka umut var mı sizce?