Bir peçete narinliğinde hissediyorum, parça pinçik avuçta kurumaya yüz tutmuş eziklik ile..

Artık kimse buğulanmış gözleri görmüyor

Herkes gülmenin izini arıyor dudağımın kenarında.

Vakit hep yatsı ve imsak arasında diyor heyecanım öyle yaşıyor, uyumanın ve ölmenin kıyısında.

Hep bir ezan beklemekteyim, hava bulutlu mu fark etmez çünkü karanlık bulutun ardında da karanlıktır.

Kasıklarımın sancısını avucumla bastırıyorum

Gözlerim ezanda sözüm ona bir minarenin lambasında

Kulağım en acıklı yerde çınlıyor çınlıyor ve bağırtı kaplıyor düğüm olan yerde.

Tarçın kokusu arıyorum, fesleğenler kokmuyor çünkü elimde.

Kaç çocuğa gebeyim ben , rutinleşmiş bu sancı kaç çocuk için?

Akşamları aynaya bakamayan ben hangi anneliği üstleniyor,

Toprak ana, Devlet ana, tabiat ana, meryem ana..

Zaman geçiyor ve düğümler artıyor çözülmezlerle öleceğim.

Cevherimi eksiltiyorum gün be gün.

Kokusunu alamıyorum artık dedemin.

Ağzımla öptüğüm musluktan içmeyeli sarhoş olmayı da bıraktım üstelik.

Cevherimi eksiltiyorum gün be gün.

Arttırdıklarım sancılarım ve yaşım.