Abdullahın Yaşamı:
Abdullah Güneydoğu’daki bir ilimizde doğmuş, ilkokul, ortaokul ve lise öğrenimini burada tamamlamıştır. Evin tek çocuğuydu, daha çok küçük yaşta iken anne ve babası ayrılmış, sonrasında babasının himayesinde yetişmişti. Anne ve babası boşanınca her ikisi de tekrar evlenmişler. Annesinin evliliğinden iki de üvey kardeşi olmuş.
Abdullah’ın ilk, orta ve lise dönemindeki dersleri çok iyi, sürekli takdir ve teşekkür alıyormuş. Hatta evine misafirliğine gittiğimde aldığı bu belgeleri bana göstermişti, oradan biliyorum. Ama çok kötü bir huyu varmış, kibrit kutusunu doldurmayacak sebeplerden dolayı çevresindeki insanlarla sürekli kavga edermiş.
Hayat şartları Abdullah’ın bir ilçedeki üniversitenin meslek yüksekokulunu kazanmasına ve oraya yerleşmesine vesile oldu. Bende zaten kendisiyle burada tanışmıştım. Şu an kardeşlik çerçevesinde bir dostluğumuz var ve hala da devam ediyor. Geçmişteki yaşantısını da bu dostluğumuzdaki muhabbetlerimizde anlatmıştı. Ben de içerisinde ders verilebilecek olaylar olduğu için “ileride başka insanlara bahsedebilir miyim?” diye izin istedim, sağ olsun beni kırmadı ve “olur” dedi.
Bir üniversitede okumak çok güzel bir şey, ama paran varsa. Eğer paran yoksa ve ailenin de maddi sıkıntısı varsa okumak o kadar zorlaşıyor ki bilemezsiniz. Abdullah da ailesinden hiçbir maddi destek almadan okumak için taaa buralara kadar gelmiş. İlk zamanlarda birikimlerini kullanarak okumaya devam etmiş. Geçmişteki yaşantılarını okula yansıtmak istemese de maddi sıkıntıları onu sıkmaya başlamış. Abdullah, çevresinde genellikle saygı gösterilen, bi o kadar da tırsılan (korku salan) bir kişilik oluşturmuş. Özellikle zengin şımarık çocuklar tarafından çok sevilir ve çok da korkulurdu. Çünkü bir nevi onlardan haraç alıyordu. Hatta bir gün bir tanesini ödeyeceği parayı ödemediği için çok kötü dövecekti de elinden zor kurtuldu. O kişi yüzünden dostluğumuz bile bozulacaktı. Ben durumları bilmediğim için kişiyi savunmaya çalışıyordum. O da bana;
“Sen karışma çık git” dedi. Benimle tartışmasındaki kişi arada kurtuldu, kaçtı gitti.
“Neden böyle insanlarla kavga ediyorsun artık biraz kendine çeki düzen ver.” dedim. O da artık dayanamadı söyledi!
“Ben geçimimi bunlar sayesinde sağlıyorum. Onlardan haraç alıyorum.” dedi. Gerçekten yukarıda bahsettiğim gibi bu arkadaşımın hiçbir geçim kaynağı yoktu. Babasından utandığı için de para istemiyordu. Ama gönlü çok genişti. Sevdiği insana çok değer verir, ona çeşitli hediyeler alırdı. Bu paranın kaynağının nereden geldiğini kimse bilmezdi. Okul bitimine yakın zamanlarda bana biraz bahsetti. Hatta beni de daha önce çalıştığı işyerinden birine götürdü. Bunlardan birisine kendim, resmen şahit oldum. Arkadaşım bazı zamanlarda onların işlerini görüyor. Onlarda onu tatmin ediyorlarmış. Burada da aynı işlerle uğraştığını ve geçimini böyle sağladığını söyledi.
“Benim elimden başka bir iş gelmez.”
“ben insanlara minnet edemem.” dedi. Sonunda bu arkadaşım yakayı ele verdi ve hapse girdi. Af yasası çıktı da yasa ile hapisten çıktı. Dönüşünde namazında, niyazında birisi oluvermişti.
“Zaten devlette af yasasını çıkarırken artık kötü işlere bulaşmamak üzere çıkardı.” dedi. Şimdi evli ve iki çocuğu var ve hükümlü olarak bir işe girdi. Keşke diyor kalıyor.