“Gözler kalbin aynasıdır.” Hayatım boyunca bu söze inanmadım ve sen beni haklı çıkardın. Gözlerin, “bana geri dön” der gibi bakarken, ağzından dökülen sözler “seni sevmiyorum” oldu. Gözlerin, “at gibi gittim, it gibi geri döneceğim” der gibi bakıyordu ama dudaklarından dökülen sözcüklerden ben bana asla dönmeyeceğini biliyordum. Zaten başıma ne iş geldiyse o gözlerden geldi ya. Seni sevmemi sağlayan şeydi o gözler. Hayatımı bitiren şeydi o dudaklar. Senden sonra çok boşluğa düştüm. Seni arkadaşım olarak gördüğüm için arkadaşsızlık bana daha çok koydu. Bir sevgiliden çok sığınabileceğim bir dostu kaybedince, içimdeki atlar dört nala koşarken birden hepsi ahıra tıkalı şekilde yaşamaya başladı. Taze ot yiyen atlarım şimdi kuru samanları yemekle meşguller. En acısı ise bu durumdan memnunlar. Dört duvar arasında kapalı bir yaşam ve tatsız tuzsuz şeyleri yemekten o kadar mutlular ki... Beni de en çok rahatsız eden şey bu oldu senden sonra. Dört duvar arasına sensiz tıkılı kalmak ve dostum ile bir tavla atamamak. Acemi şansımı kullanamamak. Şimdi benden çok uzaklarda ne yaşadığımdan habersiz, sevdiğin ve hayalin olan bir yaşamı sürüyorsun. Senin için ne kadar da mutluyum ve üzgünüm. Senin mutlu olmanı o kadar çok isterken bensiz mutlu olmanı o kadar istemiyorum ki. Bana son bir kere de olsa “seni seviyorum” demeni o kadar istiyorum ve inanmak istemiyorum ki anlatamam. Sorun da bu zaten. Ben sana hiçbir zaman anlatamadım, kendimi ifade edemedim. Senin için neler yapabileceğimi, hayatımdaki yerini anlatamadım ve senin beni anlama çabanı takdir etmeme rağmen işlerin bu raddeye gelmesi çok üzücü. Aklından bir saniye bile geçiyorsam ne mutlu benim hayatıma. Sana sevgi sözcükleri dizemediğim için de çok pişmanım. Sen bu sözcüklerden hoşlan ya da hoşlanma; sana, senin ne kadar güzel olduğunu anlatmak isterdim. Her şey için çok geç biliyorum, dediğim gibi bir daha bana dönmeyeceksin ama sana, seni, burada anlatmak istiyorum. Sevgilim, gözlerin hayatımda gördüğüm en iyi çift olan şey. Zamanında dudağıma değen dudakların ise zamanı yavaşlatabilen hatta bazen durdurabilen nadir şeylerden biri. Tam kıvamındaki burnun ise dünyaya zehir salan en güzel şey. Dudaklarından dökülen sözcükler ise en özlediğim şey. Her şeyi konuşabildiğim dostum, sevgilim, anam, babam... O kadar özledim ki seninle muhabbet etmeyi, karşılıklı sigaralarımızı içip birbirimizin saçma esprilerine gülmemizi... O kadar ortak noktamız vardı ki seninle, sende o kadar kendimi bulmuş ve salmıştım ki kendimi sana, o kadar güvenmiş ve hayatın akışını senin eline bırakmıştım ki senin yokluğun beni böylesine bir boşluğa sürükledi. Ne olacağı belirsiz bir boşluk... Yemiyorum, içmiyorum, stresten boş midemden dökülecek bir şey yokken istifra ediyorum. Elbet bunlar geçecek. Yokluğun bana daha az acı verecek, stresten istifralarım kesilecek. Sanma ki seni unuttuğumdan bunlar. Seni unutmak bana yakışmaz. Sen yaşadığım en güzel şeydin ve seni unutmak dindar bir insanın cenneti hatta tanrıyı unutması gibi bir şey. Güzel şeyler unutmak için mi var? Tamam güzel şeylerin etkisi daha kısa biliyorum. Yaşanılan onca güzel anı bir kötü anıyla silinebiliyor bazen ama bu da insan yapısıyla ilgili. Güzellikleri yaşayıp unuttuktan sonra kötülüklerin hayatımızdaki bıraktığı etki asla geçmiyor. Senin güzelliklerini şu an unutmamakla beraber açtığın şu güzel yara ise hep benimle kalacak. Adın beynimde yankılanırken o yara sızlaya sızlaya elbet bir gün kanayacak. Akan kanı temizlemek için ise yanımda olmayacaksın. Kendi yarasını göremeyen insan üstünkörü o yarayı temizlemeye çalışacak ya da başka biri tarafından yanlış bir şekilde tedavi edilecek. Bu da daha kötü sonuçlara yol açacak. Senle konuşamayınca yazmak o kadar iyi geliyor ki bana, başka insanlarla yüz yüze konuşmam bu kadar etkili olamıyor. Fakat senle tekrardan buluşabilmek, yüz yüze muhabbet etmek ne kadar güzel olurdu. Açtığın yarayı merhem gibi iyileştirir ve güzel anıları tekrar canlandırarak hatırlanma süresini uzatırdın. Ben de böyle imkansıza yakın şeyler istiyorum ama insan kolayı seçerse sahte mutluluk yaşıyor, bunu anladım. Sahte mutluluk, sahte samimiyetler falan; hatırlıyorsun, ikimiz de nefret ediyoruz bunlardan. Yalakalıklardan, yavşaklıklardan... Bazı ortak tanıdıklarımızdan ikimiz de nefret ediyoruz, ikimizin de nefret ettiği şeyler hep aynı. Biliyorum ki benle alakalı hatırladığın nadir şeylerden birisi de ortak noktalarımız. Eskisi kadar ortak noktamız yok ama artık. Ben sana bu kadar aşıkken sen bana hiç ama hiç sevgi beslemiyorsun. Ne kadar kırıcı. Kırgınlıkların bu kadar zor düzelmesi de ne kırıcı. Bir varlığa bu kadar düşkün olmak ise çok acı. Nefes almak gibi bir şeymiş seni sevmek. Yokluğun fazlasıyla boğucu ve öldürücü. Merak etme -ki sanıyorum ki etmiyorsun- intihar düşüncem falan yok, senin olduğun bir dünyadan kendi isteğimle göçemem ben. Evrende umut her zaman var olacak ve umutlar insanları yaşatacak. En zor anda bile umut kurtaracak insanlığı. Bu kadar fazla yatakta olmama rağmen uykusuzum. Haftanın yedi, günün yirmi dört saati evde geçse de ve ben bu yirmi dört saatin yaklaşın on üç-on dört saatini yatakta geçirsem de uyuduğum süre güzel gözlerinin sayısını geçemiyor. Düşünceler uykuya dalmayı engelliyor. Güzel anılar geçmişte kaldığı için bunun kalbine sapladığı acı uykusuz bırakıyor bu insan evladını. Ah bir tanem, bunlar gerçekten çok acı verici. Dayanılmaz değil ama yılan gibi süründürmesi acı verici. Sanmıştım ki seni görmemek bana iyi gelir, uzaklık aramıza bir mesafe koyar; ne kadar yanıltıcı ve salakça. Aramıza giren mesafenin haddi hesabı yok şimdi ama sevgin o kadar taze ki hiçbir şey değişmedi. Benim salaklığım böyle düşünmek ama bilmiyordum, hayatımda böyle bir şey yaşamadım daha önce. Bilmiyordum sensizliğin bu kadar zor olabileceğini. Tahmin gücümün bu kadar kötü olması ise benim suçum değil, bu yaradılış meselesi. Yoksa yapar mıydım böyle şeyler? Sensizliğe dayanabileceğimi tahmin eder miydim? Etmezdim, etmemi teklif bile etmezdim. Saat geceyi bir buçuk gösterirken en son dün yediğim tostu istifra edip yine yemek yiyeceğim. Susuzluğumu gidereceğim az sonra ama sensizliği asla. Bu mektubu okuyan gözlerinden öpüyorum. Seni seven ve her zaman sevecek olan... Kim olduğumu yazmaya gerek var mı sevdiğim, anonimlik adı altında kim olduğumu çok iyi biliyorsun. Sadece adımı anmanı istemedim sebepsizce. Adımı anacaksan eğer sevdiğim, imkânsız dediğimi başaracaksan ve döneceksen an. Beni biliyorsun, bu mektup için de son defa alnından öpüyorum. İyi geceler güzel günlerin ve karanlık geleceğin kraliçesi.
Dayanamamaya Mektup
Yayınlandı