Hepimiz bir fabrikadan çıkan ve birbirimize tıpatıp benzeyen ürünlere dönmeye başladık. Bireyin tek başına farklılığı, biricikliği tanımı kalmamaya başladı. Sırf moda olduğu için giyilen giysiler, herkesin dilinde efsane hâle getirildiği için içilen içecekler ve ortam burada diye tarif edilen mekanlarda günümüzü öldürmeye başladık. Sıradanlığın ve bayağılaşmanın moda olduğu bir dönemde yaşamanın sıkıntısı var hepimizde. Kimileri bu sıkıntının farkında, kimileri henüz farkında değil fakat yakında fark etmeye başlayacakları aşikâr.
Televizyonlarda gördüğümüz reklamlar ve diziler yoluyla kadınlara ve erkeklere giydirilmeye çalışılan ideal tipler oluşturulmaya başlandı. İşte günümüzde ideal kadın ve erkek böyle olmalı efendim. Örneğin; şu fiziksel özellikte olmalı, böyle giyinmeli, şu mekanlarda oturmalı hatta şu kitapları okumalı, şu tarzda konuşmalı...
Tabii bu liste daha da uzatılabilir. Hâliyle bu saydıklarımın aynısı erkeklere de yapılıyor.
Ne olur bir gün oturduğun mekanda veya sokakta yalnız başına yürürken şöyle kafanı kaldırıp insanları inceler misin? Eğer incelersen acı gerçeği görmeye başlayacaksın sen de. Herkes aynılaşmış. İşin bu kısmına kadar bir sorun yok çünkü buraya kadar anlattıklarımı moda diye bir tanımla ilgi çekici hâle getirmişler.
Gelelim işin en kötü tarafına. Dünyada birileri sanki neyi, nasıl düşüneceğimizi bile bizden önce düşünmüş. Belirlenen kalıplarla, belirli fikirler ve onaylanmış ideolojilerle düşünmemize izin vermişler. Özgürce düşünmek, içinden geldiği gibi davranmak gitgide zor bir hâle getiriliyor. Toplumdan dışlanmamak için çoğunluğun düşündüğü gibi düşünmeye alışmışız. Kendi kendimize düşünce üretmek ya da var olan bir durumu farklı bir şekilde ele alıp sorgulamak yerine toplumun geneli nasıl düşünüyorsa öyle düşünüyoruz. Ne yazık ki bu durum hoşumuza da gidiyor çünkü sırf farklı düşündüğün için yalnız kalmıyorsun ve ötekileştirilmiyorsun. Öyle bir hâle geldik ki artık felsefede, sanatta, edebiyatta yeni sesler, yeni renkler çıkartamıyoruz çünkü farklı sesleri biz susturduk, farklı renkleri karanlığa biz boğduk, Yeni diye çıkan her ürün eskinin kopyası şeklinde çıkıyor.
Ne olur ideolojilerimiz tarafından bize giydirilen deli gömleklerimizden sıyrılalım ve etrafa yeniden bakmaya çalışalım. Görmediğimiz renkleri görmeye, duymadığınız sesleri duymaya çalışalım.
Ben hep buradayım ve beni duyman için sabredeceğim. Sesim sana ulaştı mı?
Murat Çelen
2022-07-28T19:26:08+03:00Merhaba. Yazının ögesi olan "tek tiplilik" de bir ideolojinin; toplumsal yansımasıdır. "Ne olur ideolojilerimiz tarafından bize giydirilen deli gömleklerimizden sıyrılalım" cümlesi de aynı ideolojik düşüncenin çağrışımı sonucu oluşur. Eğer söz konusu "tek tiplilik"ten rahatsızsak, bu durumu oluşturan; ekonomik, siyasal ve toplumsal ilişkileri yıkmak zorundayız ki, yerine yeni bir ilişkiler akışı kurabilelim. Kurmak için de ideolojiye ihtiyacımız var. Fakat bu noktada da şunu söylemek gerekir ki; ideoloji bir araç değil, amaçtır. Yeniyi kurunca onu korumak için de bir ideolojik perspektif geliştirmek gerekiyor.
Büşra gürbüz
2021-04-03T21:46:20+03:00Sesim sana ulaştı mı? ... 🤩👌
Muhammet Nur SEVİMLİ
2021-03-26T21:29:01+03:00Teşekkür ederim yorumunuzla cesaret verdiniz bana 🙏🏻😊
Müge Kartal
2021-03-26T21:23:05+03:00Sesin öyle gür ulaştı ki bana, dediklerine imzamı atabilirim. Çok haklısın. Umuyorum ki o deli gömleklerinden bir an önce sıyrılıp kendilerinin farkında olurlar. Kalemine sağlık🌺