Sadece bir lokma ekmek.. Benim hayatımı köklerinden sarstı, komple değiştirdi. Sizin var mı aklınıza bile gelmeyecek ama hayatınızın akışına gülle etkisi yapan detaylar. 21 yaşıma kadar 21 sene düşünmüş olsaydım asla aklıma gelmeyecek bir detaydı. Bakkaldan alınmış, gluteni bol, sadece üç parmak arasına sığacak bir ekmek parçasının kalbimi yerinden sökeceği ihtimal bile olamazdı. Ama oldu. Oysa ki sadece kahvaltı etmek istemiştik hemen hemen her insanın hayat rutini bu kadar basitti. Kahvaltı. Öyle deli gibi çeşit, zengin kahvaltısı da değil hızlıca yapılacak peynir, reçel düzlemindeki düz bir kahvaltı. Uzun yıllar kahvaltı etmememe neden olan o kahvaltı. Ben annemi o lokma ile kaybetmeseydim o lokmayı ağzına hiç atmamış olsaydı ben kim olacaktım? Siz hiç merak ettiniz mi hayatınıza vuran o gülle olmasaydı kim olacaktınız? O köşeyi dönmeseydiniz, o adama evet demeseydiniz, o kadınla yatmasaydınız, o evetleri demeseydiniz, hayatınızın tam orta yerindeki o insanı kaybetmeseydiniz bugün kimdiniz?
Çok köklü bir karar vereceğim zaman hep o ekmek parçası gelir aklıma. Şu an acaba o lokmayı mı yiyorum diye düşünürüm. Karanlık anlarda hep o anı ağır çekimde hatırlıyorum. Hayatımı böyle dağıtan bu olayın an olarak 10 saniyede gerçekleşmiş olabileceğine inanamıyorum sanırım. Hayatımda o an hissettiğim kadar çaresiz hissetmedim kendimi. Çünkü annem ölüyordu ve ben yaşamını kaybederken sadece çaresizce çabaladım. Çaresizlik ne demek ben o an anladım. Sonraki yıllar hep o 10 saniyenin üzerine kuruldu benim için. Siz ne yaptınız o an’dan sonra? Devam edebildiniz mi aynı şekilde? Var mıydı bir formülü benim kaçırdığım. Ben bulamadım. Hala bu yazıyı yazarken de boğazımın sol yanında aynı düğüm oluyor. Annemin yutamadığı o lokma benim boğazımın sol kısmına takıldı. Yıllardır beraberiz. Ne gariptir ki gluten alerjim de var ama o lokma hep benimle. Hayatın bana hareket çekmesi gibi geliyor bu ironiler. Bu arada acıklı bir dille değil bir eleştiri gibi okuyalım buradan sonrasını. Annem öldüğünde yani ben de olan yankısında ilk olan şey şok oldu. Ama öyle anlık değil yaklaşık 6 ay süren şok ve inkar. Sonra ilk annemin öldüğünü bilmeyen ve annen nasıl diye soran tanıdık kişisi ile hayata döndürüldüm çünkü ilk o zaman annem öldü, yok yok kaybettik dedim. Bu da ne ilginç oğlum büyürken annen nerede senin diye sorduğunda annemi kaybettik dediğimde hadi gel bulalım anneni dedi. Neden öldü demiyorum ki? Siz ölene ölü diyebiliyor musunuz? Ölümden çok korkuyoruz bence o yüzden ölene ölü, durumun kendisi için de öldü yerine kaybettik diyoruz. Bilmediğimiz bu deneyim için içselleştirmemek ve başına gelene belki saygı sebebi ile bu gereksiz çabaya giriyoruz. Benim annem ölü arkadaşlar. Ne garip ki ölü olması onun muhteşem rengarenk kişiliğinin yarattığı etkinin önüne geçemiyor. Hala onu tanımış olan herkes eğlenceli anılarla anlatır. Kimse olumsuz bir şey söylemez. En çok ben söylerim çok otoriterdi, sevgisini göstermezdi filan diye bu da işte ölünün insan olduğunu unutmamak için kendime kıyağım, gerçekçi olmak. Bir de boşluk var berbat olan. Şimdi bu kadar yer kaplayan biri ölünce hayatınızda yer açılıyor hem de kocaman. O yerle ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. Tadilat kurtaramıyor o boşluğu. Hiçbir dekorasyon şirketi de dekore edemez orayı. Kara delik çünkü, bilinmez orası. Düşündükçe sigara içmeyene sigara yaktırır cinsten efkarlı. Yani siz bana baktığınızda beni görüyorsunuz ama kalbimin oralara birkaç delik koyabilseniz beni gerçekten görürsünüz. Ben ve deliklerim zaman içerisinde birlikte yaşamayı öğrensek de varlıklarını hep orada görmek de benim efkarım işte. Sizin de delikleriniz var mı, o delikler açılırken orada mıydınız? Deliklerle yaşamayı öğrendiniz mi? Son psikopatlıkta bir süre sonra o deliklere sempati duymak. Çünkü kapkara çirkin olsalar da sevdiklerimiz hep o deliklerde. Insan deliğini bile sevmeyi öğreniyor zamanla.