Olmak istediğim yerle, olduğum yerler arasında mekik dokuyorum. Çoğu zaman dinlediğim bir şarkıda ya da okuduğum bir kitapta takılı kalıyorum. Gülüyorum ha bire, çünkü fazlası gelmiyor elimden. Konuşmaklar geliyor içimden. Sonra susmaklar. Yazmaklar geliyor içimden ve sonra vazgeçmekler. Bir deniz kenarına hasret yaşamak böyle bir şey sanırım. Gün saymak bir şehir için, biri için değil. Gördüğün her mavilikte bir çift göz değil de kayalara vurdukça içinden birkaç parça götüren bir deniz ya da gördüğün her yeşillikte bir kaya yosunu aramak işte.
Bu sessizlik, bu martıların olmayışı, bu fırtınanın sıradanlığı, bu yağmurun inceliği, bu insanların gülümsemeleri çok gürültülü...
Buna alışmak çok acınası. Ama anlaşılan dünya bir dilek fabrika değil...