Hüznümü, yorgunluğumu, kırgınlığımı, kızgınlığımı, öfkemi bir bavula toparlayıp göndersem sonbaharla hiç bilmediğim o çok uzak diyarlara. Kışa sıcacık yüreğimle  “Merhaba!” desem. Sevsem çok sevsem, öyle de zaten. Sanki onun soğukluğu benim içimi ısıtan, belki de onu en çok özlemem bundan.


Sıcacık yuvalarda dinlense yorgun yüreğimiz, sevginin sıcaklığında demlense ve bizi özümüze döndürse kendimize getirse. Rahat bir nefes alıp uyansak bu yaşananlar bir kabustan öte bir şey olmasa bak yaşadıklarımız sadece rüyaymış diyerek sıcacık çaylarımızı yudumlasak. Hiçbir varlığa eziyet edilmese, hiçbir ağacın dalı kırılmasa, kötülüğü söküp atabilsek tüm saçaklanan kökleriyle birlikte. Geriye sadece güzellik kalsa, kocaman gülümsemeler kalsa.

Oh desek oh, oh be dünya varmış ve zannettiğimiz kadar çirkin değilmiş insanların kalpleri.


Öyle değilmiş, bakın değilmiş.


Der miyiz bir gün?