Ben bir seyyahım,
pabuçlarım bir dua gibi ezbere bilir dünya toprağını.
Dünyanın tüm denizleri ve okyanusları, heybemde saklı.
Öyle ya, budur göz bebeklerimdeki mavinin izahı.
Ellerim üzerinde taşır Sahra Çölü’nün nakışlarını.
Parmak uçlarım kan ve can bulmuş Altay Dağları.
Ben bir seyyahım,
Mısır’da Tanrıların sofrasına konuk olur
Sibirya’nın ak duvağını kaldırıp keskin ve mağrur soğuğuyla sevişir bedenim.
Japonya’da kiraz çiçeklerinin meyinden sarhoş olan ciğerlerim,
Akdeniz’in lavanta bahçelerinden doldurur ikinci kadehi.
Afrika’nın teni, ruhun renksiz olduğunu hatırlatır bana.
İki kaşımın arasındaki kırmızı mühür Hindistan’dan bir armağandır zatıma.
İnsan ve eşrefin kıtalarla bir alakası yoktur oysa
bunu öğrendim ben uzun yaldızlı yeryüzü haritasında.
Ben bir seyyahım,
İzlanda’da gök yeşil ve mor ışıkların dansına mekân olduğu vakit şahittim.
Ve yine aynı gök Brezilya'da binlerce kırlangıcı göçe uğurlarken semanın defterine bir başka naat ekledim.
Picasso’nun fırçasından düşen gözyaşı Guernica’yı Madrid’de soluklanıp üç gece seyrettim.
Vatikan’da Adem’in Yaratılışı bir kez daha hatırlattı, içimdeki yirmi bir gramın emanetine emanetçiydim.
Oturup Kolezyum’da Roma’nın kanlı gladyatör piyesini yüzyıllar sonra zihnimin körpe sahnesinde bir kez daha sergiledim.
Ben bir seyyahım,
Fransa’nın vals gösterilerinde, bir salyangozun kabuğunda çalan orkestraydım.
Ve işte Prag’daydım.
Bir yazarı havsalamın kundağına sardım.
Mektuplarında Milena’yı görme uğruna dolap olmayı isteyen Kafka'ydım.
Yeniden iyi biri olmak mümkün, sözünü pusula bilip Afganistan’a ayak bastım.
Çocukların en kıymetli hazinesi olan uçurtmaydım.
Uçtum bulutlar ve güneşin rahmi boyunca, Orta Doğu'nun kalbine vardım.
Ben Kudüs’ü kutsal bilen insandım.
Ben bir seyyahım,
Kaburgalarımın arasından ışık huzmeleri sızmakta.
Çünkü yıldızlı bir aslana sarıldım Nemrut Dağı'nda.
Kâinatın ipliğiyle ebedi güzelliği yamadım, zihnimin kuşağına.
Evet, ben bir seyyahım.
Sırtında yılları ve yolları biriktiren bir seyyah.
Nice yerler gezdim, bütün güzelliği ve efsunuyla ben dünyayı ruhuma melce bildim.
Engebeli ovalar, dağlar, okyanuslar fethedip kutuplara ve ekvatora, Norveç’e mesela yahut İskoçya’ya, Slovakya’ya Hırvatistan’a Finlandiya’ya arkamda merak ve hevesimin ordusuyla varıp ben insanlığı ve dünyayı öğrenme arzusuyla geldim demeyi düşlerimin en kıymetli çerçevesine yerleştirdim.
Gidilmemiş ve görülmemiş daha pek çok yere davetli ayak izlerim.