Sır bizi tutsun cakamızdan. Etrafımızda yüzlerce yüzler, yüzlerce bekleme salonu. Bertaraf etmenin tarafsız yarasında, takassız beresindeyiz, bilme. Bir cesaret hibesi, senin ensenden babanın yanağına akıyor, bir kefaret ibresi üfleme fiilinin üst yanından bana bakıyor. Sıcak esmez okulun bahçesinde iklim saçağı. Sen bilme. Bazen de korkmak, sadece kof çıkmış kavun kabuğunun özgüvenini öküzün aklından çalmak gibi tesirsiz esir. Beni zihnim falezlerden bırakırsa, seni zihnin falezlerden bırakırsa aynı yere düşmez yakarışlarımızın paydaları, ben payımı aldım, payıma düşmeyen payem kime parende eğitimi verir, biliyorum, beş yaşından sonra zor. Gırla gırgır yapan gri sakal, bilme sen, bilmediklerimi bilme. “Bir” diyince derin nefes, “iki” diyince serin nefes, “üç” diyince gerin nefes. Sana “dört”, “dörtlük”. Al, yak, ama bilme.