Diktatörler ne sever?
Güz yaprakları üzerine kendini bırakıp
göç yolundaki kuşlara bakıp
“ahh iki kanadım olsa...” der mi?
Ara ara gönlüne düşer mi
eskilerden bir şarkı?
Ayak parmağını koltuğun kenarına çarpınca
canı yanar mı diktatörün,
bir eliyle ayağını kavrayıp “ahhhhh” diye sızlanır mı bizim gibi?
Bazı kokular çocukluğunu hatırlatır mı
diktatöre de
o da gitmek ister mi herkes gibi o günlere?
Fırından çıkmış ekmek kokusu acıktırır mı diktatörü,
derin bir nefes alınca kabarır mı iştahı?
Sabah uyandığında ilk iş perdelerini açar mı,
kuş seslerini dinlerken yüzünü güneşe dönüp gülümser mi?
Elleri soğuktan üşüyünce nefesiyle ısıtır mı onları,
ya da avucu kaşınır mı durduk yere?
Bir insan ağlayınca hiç üzülmez mi diktatör?
Ölü bir kuş görünce,
düşmez mi kolları iki yana
kırık kanatlar gibi?
Bir çocuk ölünce
titremez mi kalbi
ve onun da ölmez mi tüm çocuk halleri?
Bir adam canına kıyınca
aynaya bakabilir mi diktatör,
başını kaldırıp sokakta yürüyebilir mi?
Bir ağaç devrilince
kökleri canından çekilip gitmez mi?
Her gün biterken onca hayat
ve yığınlar geçerken yaşama sevdasından
söylesenize bana,
diktatörler hiç ölmez mi?