Dışarısı puslu ve karanlık, sokak lambası yavaştan yanıyor… Ama yeterli değil… Ruhumdaki karanlığı aydınlatmak için. İnsanlar… Her zaman inanmak isteyeceğiniz ama asla güvenemeyeceğiniz varlıklar. Hayır… Bu nefret değil, bu tam olarak bir bulantı ya da bir çığlık… Ne olduğunun bir önemi yok.
Yorgunum…. Varoluş bu kadar yakın ve mümkünken bir o kadar uzak olması ne tuhaf. Hiçliğin ortasında sanki uzaklardan gelen bir zil sesi gibi yaşam, bir ses duyuyorum ama yönümü bulamıyorum.
Dışarı çıkmak istiyorum ama gerçekten çok mu soğuktur? Köpekler yalnızca gece mi gezeler bu ıssız sokaklarında şehrin? Evime çıkan sokağın köşesinde sever miydim onları, yoksa bir hiçmişim gibi yanımdan geçip giderler miydi?
Gece, tüm kusurlarımızı örter mi yoksa bir gecenin hiçliğinde kaybolmaya mahkum muyuz? Ah, bu eksiklik ve bulantı hissi… Hem keşke olmasaydı hem de iyi ki var…
İstediğimiz daha fazla aydınlık mı? Kusurlarını örtmektense göstermesi mi gerekir insanların onları?
Peki niye bu eksiklik hissi veya daha fazla olma çabası? Şimdi nereye gidiyoruz? Buradan daha mı uzağa, yoksa başa mı dönüyoruz?