"Doğaya aykırı yaşıyoruz" diye diye o kadar da çok yüklenmeyelim kendimize. Bu yeni bir şey değil ki; insan evladı medeniyetini zaten doğaya, doğala karşı gelerek kurdu. Çiğ çiğ yenmiyor bunlar deyip pişirmeyle başladık işe. Mağaralar soğuktu, rahatsızdı; ağaçları kesip, yerdeki toprağı söküp evler yaptık. Çıplak çıplak dolaşmak bir tuhaf geldi, üstümüze esvaplar geçirdik.


Saçımız, sakalımız, tırnağımız uzadı kestik; rengini beğenmedik boyadık. Kışın üşüdük, verdik ateşi sobaya, kalorifere; yazın biraz terledik, -e hep denize de girilmez ya- tak! Açtık klimayı serinledik. Hastalandık, sebze meyve yetmedi iyileşmemize, birleştirip kimyasalları ilaçları boğazımızdan içeri attık. Yeri geldi dedik ki "Bu burun bu kafaya biraz fazla." gittik bıçak altına yattık...


Doğal yaşam dersen hâlâ, alıp koyalım seni bir mağaraya ya da dağ başına. Tamam elektrik olmasa da olur dersin belki ama bence yine de bir çakmak aranırsın.