Rüyamda devasa bir bilgisayarın önünde ayakta duruyordum. Ve aklımda bir soru belirdi; doğru yerde miyim? "Evet tam da olman gereken yerdesin." diye yanıtladı beni bilgisayardan gelen ses. "Düşüncelerimi mi okuyorsun?" diye sordum ona. "Özür dilerim bunun için izin almalıyım değil mi? Hemen yeni bir kod yazıp hatayı düzeltiyorum." Başım zonkluyordu.


— Nerdeyim ben böyle?

— Bir rüyada.

— Yani zihnimin içindeyim..

— Rüyalar alemini küçümsüyorsun.

— Sadece anlamaya çalışıyorum.

— Bazen hissetmeye çalışmak daha anlamlıdır.

— Neden hâlâ uyanmadım?

— Çünkü bu bir lucid rüya, biliyorsun zaten.

— Sen nasıl bir makinesin böyle, neden bu kadar büyüksün?

— Beni dikkate alman için biraz farklı olmam gerekiyordu. Tamamen senin tasarımını yansıtıyorum aslında ama sen hatırlamıyorsun. Çünkü sen öyle istedin.

— Yani gelecekteki kendimden bir mesaj mı alıyorum, anlamıyorum ne demek istediğini.

— Öyle de denebilir.

— Peki mesaj ne o zaman?

— Doğru soruları sorduğun zaman öğreneceksin.


Birden olduğum yer tamamen değişti ve kendimi bir metro istasyonunda buldum. İşe gitmek için metro beklediğim sıradan günlerden birinde olduğumu sandım. Fakat ürpererek fark ettim ben henüz uyanmamıştım ki... Önümde bir at arabası yavaşça durdu, içinden hiç sevmediğim patronum indi ve her zamanki iğrenç ses tonuyla bağırdı:


— Yine geç kalacaksın bin şu arabaya!


Önce o, sonra ben at arabasına atladık, her şey çok tuhaftı. Yanından geçtiğimiz parklar, bahçeler, binalar hızla değişiyordu. Karşımda oturan 50'li yaşlardaki kel, gözlüklü patronum giderek gençleşiyordu. Sanki zamanda yolculuk yapıyorduk. Ve anladığım kadarıyla geçmişe gidiyorduk.


Patronum artık 20'li yaşlarda bir delikanlıydı. Fakat ben hiç değişmemiştim. Araba gittikçe yavaşladı ve sonunda durdu. O kapıyı açıp inince ben de attım kendimi dışarı. Onu takip etmeye koyuldum. Büyük bir fabrikanın önündeydik. Artık genç olan patronumun telaşlı bir hali vardı. İçeri girdik, koridorlarda hızlı hızlı yürüdük.


— Nereye gidiyoruz?


Beni duymuyor gibiydi. Mavi bir kapının önüne gelince panikle kapıyı çalıp içeri girdi, ben de tabii arkasından. Güzel döşenmiş bir ofisti burası. Kendisine benzeyen kel gözlüklü bir adam masasında oturuyordu.


— Özür dilerim baba geç kaldım, dedi patronum sesinde gizleyemediği bir telaşla.

— Burda bana baba demeyeceksin demedim mi ben sana? Hurşit bey diyeceksin, dedi aksi yaşlı adam.


Kimse beni görmüyor duymuyor gibiydi. Acaba patronumun rüyasında mıyım diye düşündüm bir an.


Yaşlı adam yerinden kalkıp okkalı bir tokat attı genç patronumun yüzüne. Ve bağırdı:


— Bu geç kaldığın için!


Bir tokat da diğer yanağına.


— Bu da hâlâ Hurşit bey demeyi öğrenemediğin için. Şimdi git odana işinin başına!


Ağlamamak için kendini sıkan patronuma sarılmak, onu teselli etmek geldi içimden. İlk defa ona karşı şefkat hissediyordum.


İçinde bulunduğumuz mekan yine aniden değişti. Bu sefer patronun evindeydik. Üzgün bir şekilde odasında oturuyordu. Biri kapısını tıklattı ve elinde tepsiyle içeri girdi. Sanırım hizmetçiydi.


— Semra hanım yemeğinizi gönderdi, dedi usulca.

— Üvey annem onlarla aynı sofraya oturmamı istemiyor değil mi? dedi genç patronum.


Hizmetçi elindeki tepsiyi masaya bıraktı, başını öne eğdi ve hiçbir şey söylemeden çıkıp gitti.


Ne zor şartlar altında yaşamış bu adam diye geçirdim içimden. Onun nasıl bir hayatı olduğunu daha önce hiç düşünmediğimi hayretle fark ettim. Neden bu kadar sinirli ve geçimsiz olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. Dayanamadım daha fazla ve ona sarılmak için yanına gittim. Tam kollarımı uzattığım anda her şey tozla buz oldu ve kendimi yine o koca bilgisayarın önünde buldum.


— Uyanmana çok az kaldı, uyandığında rüyanı hatırlamak istiyor musun?

— Unutma ihtimalim de mi var?

— Evet seçim senin.

— Yoo hayır. Yani istiyorum. Hatırlamak istiyorum.

— Peki. Seçim başarıyla kaydedildi, rüya tamamlandı.

— Dur bir dakika, henüz bitmemeli! Doğru sorular dedin. Bir mesaj dedin. Bunların hiçbirini öğrenemedim hâlâ.

— Zamanı gelince öğreneceksin. Unutma her hayat bir cevaptan oluşur, mesele doğru soruyu sormakta.


Doğru soru.. doğru soru... diye sayıklarken uyandım.

Ve tereddüt etmeden duramadım hâlâ bir rüyada mıydım?


1. Bölümün sonu