Durmuştu sesler, nefesler, bakışlar... Bense çekiliyordum diplere ya da fırlatılıyordum göklere. Gözlerim direnemiyordu, artık kapanmalıydı. Olacak olanı beklemeye karar verdim, bıraktım kendimi boşluğa.


Kendime geldim, fazla aydınlıktı, güneşe ulaşmış olmalıydım, gözlerimi açmak için çabaladım. Neydi bu şimdi? Kaçmak istediğim her şey yerli yerindeydi. Etrafım yine kalabalık ve dünyadaydım belli ki. Yine de birkaç dakika buradan gidebileceğim için sevinmiştim. Doğrulmak için hamle yaptım, çok kolay olmuştu, biraz uğraşsam yürüyecektim sanki. Bunu düşünmek bile tebessüm etmeme yetmişti. Denemeyi bile bıraktığım o eylemi düşünmek nasıl da kolay gelmişti. Ayaklarıma baktım ve kırgınlığıma geri döndüm.


Ayağa kalkmamı bekler gibi bakan kalabalığı seyrettim. Onlara söylemem mi gerekiyordu? Sanırım denersem ve düşersem anlarlar diye düşünüp bacaklarıma yüklendim. Ayaktaydım ama nasıl olabilirdi? O kadar beklemişken en çaresiz anımda bu kırgınlık bitecek miydi? Şaşkınlıkla çığlık atmıştım, kimseyi umursamadan koşmaya başladım, durmayacaktım. Biraz ileride ağaçlar vardı, oraya ilerledim, tüm havayı içime çekebilicekmiş gibi nefes alıyordum. Ağaçların yapraklarına dokunarak devam ettim. Onları en iyi ben anlardım. Başkalarına nefes olmak için öylece durmak benim en iyi yaptığım şeydi. Ben gürgen olmalıydım ya da çınar, evet bu daha uygun olurdu.


Geldiğim yönden bir ambulans sesi geliyordu, dönüp baktığımda tekerlekli sandalye ve yanında kalabalığı gördüm. Hala dağılmamışlardı ama neden? Ben iyiydim işte, hem de çok iyi. Yaklaştım, bana çarpan arabada birileri mi yaralanmıştı? Kalabalığı geçtim, sağlık çalışanları birine ilk yardım yapıyordu. Yerde yatan adamın sakallı yüzü kan içindeydi. Çevredekiler adama acıyan gözlerle bakıyordu.

"Maalesef nabız yok." dedi biri ve bir kadın çığlık attı.

Anne!

Neden bağırıyordu, neden yakınıyordu oğlum diye? Yaklaştım buradayım demek için, beni görmüyordu.

"Yürüyebiliyorum anne, bak, neden ağlıyorsun?" Beni duymuyordu da. Yalnız o değil, kimse görmüyordu. Hepsi torbaya konulan adama bakıyordu. Ben de baktım, benimki gibi bir yüzük dövmesi vardı.

Bendim o, ölmüştüm ve zayıf bedenimi hiç zorlanmadan o torbaya koydular.


Çöktüm, hiç koşmamış mıydım? Yapraklara da mı dokunmadım yani?

Ve yine durdu her şey, sessizlik de benimle çöktü yere. Kapandı yine iznimi almadan gözlerim hiç açılmamış gibi...