Kitap, Oscar Wilde’ın 1891’de yayınlanan kendisi yerine tuval üzerine yapılan portresinin yaşlanmasını dileyen ve bu dileği gerçekleştiğinde yolunu şaşıran ve yozlaşan yakışıklı, haz ve güzellik tutkunu bir adamı konu edinmektedir.
Dorıan Gray, ressam Basil’in büyük hayranlık duyduğu ve portresini yaptırdığı, yaşadığı dönemde yakışıklılığı ve güzelliğiyle ün salan birisidir. Tekdüze bir hayatı, ressam Basil Halward’ın soylu arkadaşı olan Lord Henry Harry Wotton ile tanıştıktan sonra bırakır. Artık hiçbir şey eski yaşamı gibi olmayacaktır. Lord Hanry ile yakın bir arkadaşlık kurduktan sonra onun yönlendirmelerine çabucak ayak uydurmaya başlayacaktır. Hanry tarafından hayattan, aşktan, sevgiden ve birçok konuda söylenen cümleler Dorıan için ilk defa duyulan şeyler olup ve çok değerli olacaktı. “Açları doyuruyor, dilencileri giydiriyorlar. Gel gör ki kendi ruhları aç, çıplak. Soyumuzda cesaret diye bir şey kalmamış. Belki de hiçbir zaman yoktu. Toplum korkusu, bir de dinin püf noktası olan Tanrı korkusu: Bizi yöneten iki şey işte bunlar.”
Hazza Dair Hayat
Zevk ve güzelliğe düşkün olan Lord Henry, Dorıan’a hedonizme dayalı düşüncelerini sıkı bir şekilde anlatır. Lord Hanry’nin etkisi altında kalan Dorıan, bir gün güzelliğini kaybedeceğini anlayınca kendi yerine Basil’in yaptığı portrenin eskimesini ne kadar çok istediğini ifade eder. Bir zaman sonra Dorıan’ın dileği gerçekleşir. Fakat portre, işlediği her günahın izini taşıyacak şekilde yapılmıştır. İşlenen her günah onun portresinde bir kusur ya da yaşlanma belirtisi olarak görünecektir. Bu durumu daha sonra fark edecek olan Dorıan, hayatının geri kalanını yaşamın zevklerine ve güzelliklerine adayacaktır. Dolayısıyla birbiri ardına günah işlemeye başlayacaktır. Hayatı önemsemeyen, onu küçük gören ve her şeye zevk çerçevesinde bakan Hanry’in sözleri Dorıan’a rehber olacaktır. “Sevgili yavrum, ömürlerinde tek bir kez sevenlerdir asıl sığ olanlar. Onların vefa, sadakat diye adlandırdıkları şeyi ben, ya alışkanlığın verdiği rahatlığa ya da hayal gücünün yokluğuna bağlarım. Zihinsel yaşam için tutarlılık neyse duygusal yaşam için de vefa odur: basit bir yenilgi itirafı. Vefa!”
Ruh’un Portresi
Bir portre... Bu portrede hayat bulan duygular, yaşanmışlıklar ve bir hayatın kendi kendini yiyip bitiren haykırışını içine sığdıran kocaman bir dünya... Kitabın her cümlesi ve her kelimesi insana kendini hatırlatması ve ne olduğu üzerine tasavvur yolculuğuna çıkarması fazlasıyla önem ifade etmektedir. Dorıan; içimizdeki heyecanın, kıskançlığın, üzüntünün ve yaşamın ta kendisidir aslında. Aklı, ruhu ve iradeyi temsilin en mükemmel ifadesidir. Ruh tasvirini müthiş bir şekilde çözümleyen yazar, içimizde her duygunun varlığını sorgulayıp her duyguya meyilli olduğumuzu hatırlatmaktadır bizlere. “Her birimiz cenneti de cehennemi de içimizde taşıyoruz.”
İyi, Kötü ve Toplum
Kitapta çizilen tablo birçok açıdan insan fıtratıyla alakalı sorular ve ruhsal problemler bize sunuyor. İçinde bulunan toplum ve sahip olunan statü, insanın kişilik sorunsalını etkileyerek ne olduğu ve neyi ne ölçüde isteyerek yaptığı karşımıza çıkmaktadır. Kitapta geçen her kahramanı, insan düşüncesinin ve karakterinin bir göstergesi olarak görebiliriz. Öte yandan düşündüğümüz zaman bunu Freud’un psikanaliz modellemesiyle de ilişkilendirebiliriz. Örneğin, Lord Hanry hazzı yani İd’i, Basil iyiliği, dengeyi yani Ego’yu ve nihayetinde Sibyl ise sevgiyi yani Süperego’yu ifade etmektedir. Dolayısıyla Lord Hanry’e atılan her adım sevgiye ve iyiliğe yani Basil ve Sibyl’e giden yolu tıkamaktadır. Hanry’e gidilen yol onu içinden çıkılmaz bir buhrana sürükleyecektir. Kendisi ve yaptıkları arasında sıkışacak olan başkarakter, tabloda gözüken ‘ifadeyle’ çokça savaşacaktır. Doğru ve gerçek hayat nedir sorusu hep göz önünde olacaktır. Sebep olunan ölümler ve günahlar, önünde dağ gibi birikmiş olacaktır. Artık bunları aşmak çok zorlaşacaktır onun için. Tabloyla olan savaş aleyhine sonuçlanıp onun için bir son olacaktır artık. Lüks ve zenginlikler içinde yaşamak vicdanını rahatlatması için yetmeyecektir. Yaşadığı hayatı zaman zaman sorgulayıp ‘gerçek’ hayata layık olmadığının anlaşılması onda daha fazla hırsa neden oluyordu. Daha fazla günaha batıyordu. İşlenen her günah, yaradılış ve toplum arasında ‘ezilip’ büyüyordu. Toplum tarafından ayıplanan ondaki her günah birçok kişiye sirayet etmişti hâlbuki. Herkes bir şekilde suçluydu. Sadece günahla aranın iyi olmadığı rolünü iyi oynamak yetiyordu. Bu rolü pek beceremeyen Dorıan, her ne yaşanırsa yaşansın cesurca yaşaması gerektiğine inanıyordu. Hayat bunu anlamayacak kadar yorucu ve kısaydı çünkü. Ara sıra yaşanan vicdan muhasebesi ise yaradılışın iyiliğe meyilli olmasıyla ilgilidir. Çünkü saf kötülük ve günah ruhun anlamına aykırıdır.
Yayınlanan dönemde ‘ahlaksız öğelerin’ varlığından dolayı birçok tepkiyle karşılanan kitap, toplumun ne derece samimi ve dürüst olduğunu sorgulamamıza da neden oluyor. Herkesin güzel ve ahlaklı (!) yaşadığı hayat; elbette Dorıan için ağır gelecekti. Zenginliğe, lükse ve günaha dair hepimiz Dorıan’a bürünüyoruz lakin toplum içinde ise ‘masum varlıklarız’ Bize bu acı gerçeği hatırlattığın için toprağın bol olsun O. Wilde…
Aydoğan ELÇİ
KAYNAKÇA:
Oscar Wılde (2002). Dorıan Gray’in Portresi. İstanbul: Can Sanat Yayınları.